Tu semper manebis mea primula...
Bir gün baksam ki gelmişsin...
Mısıra sultanı kuyudan gelir…
Karanlık etrafını sardığında, kendine kalbindeki ışığı hatırlat…
Söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
Yeniden bir Nil olup taşar mıyım çöllere
Kim giydirir başıma tacını nihayetin
Kim takar bileğime hürriyet künyesini
Karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle…
Yanımda olmadığın günler, geleceğin güne hazırlıyor beni. Yokluğuna böyle dayanabiliyorum. Karanlıklar içinde her dakika gözlerinin aydınlık bakışlarıyla doluyor içim…
Varsın bu yokluklar, bu çaresizlikler biraz daha bastırsın. Nasıl olsa güneş hiç batmamacasına doğacak bir gün. Er geç aramızdaki kalın duvarlar yıkılacak...
İçimde bir sokak var
Seninle yürümediğim
Bir yolculuk var
Seninle daha gitmediğim
Gündüzler ve geceler var
Seninle daha geçirmediğim
Aşk sözleri var
Sana daha anlatmadığım…
Baştan başa bir kor yığını halindeyim. Bir günün yirmi dört saatinde seni özlemek, seni beklemek böylesine yanmaktan başka neye benzeyebilirdi?
Bütün düşüncelerim senden geliyor, hayallerim sana doğru koşuyor görmüyor musun?
Benim yolculuğumda senden vazgeçmek hiç olmadı. Zaman zaman yorgun düştüm bir banka oturup bir kitap okuyarak seni bekledim ama senden hiç vazgeçmedim.