"Çevrene bir bak,
Beccalossi’ye, Saltimpalo’ya bak (bunlar hiç sevmedikleri
arkadaşlarıydı); onların yaşamak için şiire gereksinme
duyduğunu mu sanıyorsun? Onların tavuk gibi yolabilecekleri
aptal bir kocayı yeğleyecekleri besbelli. Şiirin, ölümün ne
anlama geldiğini asla merak etmeyeceklerdir. Onlar
huzursuzluk, korku, kararsızlık nedir bilmeyeceklerdir;
hayatları banyo küvetinin içinde yüzen plastik ördeğinkinden
farklı olmayacaktır. Sakin, korunaklı ve ufuksuz. Kesinlikle
benden, senden daha iyi yaşayacaklardır ama hayat gerçekten
o mudur? Bu, arzu duyulacak bir yaşam mıdır? Ölüm
döşeğinde ‘Bu olağanüstü bir serüven miydi?’ diye
sordurabilecek bir yaşam mıdır? Yoksa bir yaşam putu mudur?
Gizemi olmayan –ve bununla karşılaşma hevesi taşımayan–
hayat bitmek bilmeyen esnemelerden başka nedir ki?”