Böylece bu davanın, küçük de olsa ihaneti asla kabul etmediğini, er veya geç bu davanın hakkını çiğneyenin burnunun sürtüldüğünü gözlerimizle görmüş olduk.
Dağların hallaç pamuğu gibi göklere savrulacağı gün gelecekti, kendi yüreğinde bile sığınacak, kaçacak bir yer bulamayacağın, milyarlarca insan arasında yapayanlız, kendi başına kaldığın gün. Bütün doğru haberciler ve sen ... yapayanlız..itirafa hazır bir çaresizlikle sonsuz bekleme anları..
Ama yaşanmamış bir şey değildi bu, yaşanmamış bir şeyin özlemi de değildi, bir hayattı: bir zamanlar yaşadıkları, kendilerine mutluluk veren ve hâlâ yaşanması olanak dışı bulunmayan ... Ama nasıl anlatmalı bunu, belleğinde o hayattan iz taşımayan birine nasıl hatırlatmalı bunu?
Şimdi, onun kendisini anlayıp anlamadığını düşünüyordu , acaba düşündüğü gibi anlatabilmiş miydi kendini ve gerçekten kendinden başka anlayabilecek var mıydı söylediklerini?
Bir küfür, bir ilenç içinde yaşıyoruz , dedi, çirkef içinde yüzüyoruz sanki, yıllar var ki, bunu hissediyorum ama bize bulaşmaz diye umuyordum. Bu çirkefin içinde doğdunuz siz, şimdi durmadan öteye beriye sıçratıyorsunuz bunu .
-Korkuyor musun? Dedi Sadık.
-Vereceğin kararı demek istiyorsan , hayır. Ama, başka bir şeyden, bilmediğim bir şeyden... içimde bir şey kurulup kurulup yıkılır gibi .