Şükrü Hurma

Şükrü Hurma
@Pagliacci
Öğretmen / Van - Çaldıran
ADÜ / Türk Dili ve Edebiyatı
Aydın
Aydın, 8 Aralık
1427 okur puanı
Ocak 2017 tarihinde katıldı
124 syf.
·
Puan vermedi
Yaşar Kemal edebiyat dünyasına bir derleyici olarak girer. Önce ağıtları derler. Hani şu 20. yüzyılda en fazla 1 yıl süren ölüm acısını hatrımıza getiren ağıtları. Amma o ağıtları yakanlar bir ömür kalplerinde taşırlar kaybettiklerini, kaybettikleriyle birlikte yaşayarak 20. yüzyıldaki bu yozlaşmış düzene ve kendini kaybetmiş insanlığa başkaldırıdır aslında bu. Ağıtlar dışında Köroğlu Destanı, Alageyik Destanı, Karacaoğlan Destanı ve Ağrıdağı Efsanesi’nin de derleyicisidir Yaşar Kemal. Yaşar abiyi bilenler bilir. Ezilenden, hor görülenden, hakir tutulandan yanadır o. Haksızlığa karşı, düzene karşı, dişlerine kan bulanmış çarklara karşıdır. Bu efsanede kullandığı motifler Anadolu’nun simgeleşmiş motifleri, olaylar karşısında karakterlerin gösterdiği tutumlar Anadolu halkının ananeleridir. Ne anlattı, nasıl anlattı, neden anlattıdan ziyade beni en çok etkileyen kısıma değinmek istiyorum. Gülbahar’ın, Ahmet’i zindandan kurtarmak için Memo’ya saçından bir tutam vermesi ve bu durumu öğrenen Ahmet’in, Gülbahar’ı affetmemesi... Sevdiğinin saçının teline el değdi diye sevdasından vazgeçen Ahmet’ten nasıl oldu da kucaktan kucağa gezinmelerimize sevda adını verir olduk biz? Nasıl oldu da uçkurumuzla gönlümüzün yerini değiştirdik? Ne oldu da biz böyle olduk? Modernizm namına pezevenkleşen bir çağı kabullenemiyorum. Tekrar tekrar ansıyor ve haykırıyorum: O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
Ağrıdağı Efsanesi
Ağrıdağı EfsanesiYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202227,1bin okunma
Reklam
95 syf.
10/10 puan verdi
Ülkemizde tür olarak okunması sıkıcı bulunan türlerin başında otobiyografi gelir. Ülkemizde okumak başlı başlına sıkıcı gelmesine rağmen bazı türlerin diğerlerine nazaran daha çok okunduğunu göz önünde bulundurarak ve nesnel bir gerçekliğe dayanarak kurdum bu ilk cümlemi. Mungan da en az ben kadar bu gerçekliğin farkında ki anılarını anlattığı bu
Paranın Cinleri
Paranın CinleriMurathan Mungan · Metis Yayınları · 20081,211 okunma
140 syf.
10/10 puan verdi
Aylak Adam yayımlanma tarihi: 1959 Anayurt Oteli yayımlanma tarihi: 1973 Hakkari’de Bir Mevsim yayımlanma tarihi: 1977 Neden bu romanların isimlerini anıp yayımlanma tarihlerini paylaştım? Neden bu kitabı okurken sürekli bu kitapları okuyor gibi hissettim? Neden her sayfada kendimi bir Aylak Adam’da, Bir Anayurt Oteli’nde, bir de Hakkari’de
Denizin Çağırışı
Denizin ÇağırışıKemal Bilbaşar · Can Yayınları · 2003364 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
111 syf.
10/10 puan verdi
Bu bir kitap incelemesi olmayıp Yılmaz Güney’in bizler tarafından nasıl hissedildiği yönünde kısa bir anlatıdır. İlkokulumuzun duvarlarında, kapılarında, tuvaletlerinin içinde Yılmaz Güney’in sözleri yazılı olurdu. Hani şarkıda geçen: “Arka Mahalle” tanımı var ya bizler o arka mahallerinin çocuklarıydık. Güney’in kitaplarında, filmlerinde ele aldığı kesim kurmaca bir dünya değil bizlerdik. Bizleri anlatırdı Yılmaz abi. Bizlerin çilesini, itilmişliğini, ezilmişliğini, hor görülmüşlüğünü anlatırdı her defasında. Uyuşturucuya düşenlerimiz oldu hem de azımsanamayacak kadar sayıda. Mahpusla tanışanlarımız oldu hem de azımsanamayacak sayıda. Kavgada ölenimiz oldu can dediğimiz kadar sayıda. Ve içimizde her şeye rağmen her şeyden uzak duranlarımız oldu. Ömür elbette bir gün tükenecekse bir kavga için tükenecek diyenlerimiz... İnsan onurunu düşünenlerimiz... Kısa çöpün hakkını uzun çöpten gözetenlerimiz... Doğduğum şehir, doğduğum mahalle, büyüdüğüm sokak bana yumruklarımı kullanmayı öğretmiş olabilir ama Yılmaz abi bana kafamı kullanmayı öğretti. Eğer bugün ben uyuşturucu batağında değilsem, bir kez bile düşmediysem mahpus damına, bir kavgada ölmediysem henüz, bu Yılmaz Güney’in ve onun gibi bana kafamı kullanmamı ve attığım her adımda yüreğimi ortaya koymam gerektiğini vurgulayanların sayesindedir. Uğur Mumcu’nun, Gaffar Okkan’ın, Eşref Bitlis’in, Aziz Nesin’in, Gün Sazak’ın, Recep Yazıcıoğlu’nun, Müslüm Gürses’in, Cem Karaca’nın, Barış Manço’nun, Neşet Ertaş’ın sayesindedir.
Hücrem
HücremYılmaz Güney · İthaki Yayınları · 2017459 okunma
216 syf.
10/10 puan verdi
“Ömer Hayyam” ismini andığımızda Türkiye'de birçoklarının aklına Pergel rubaisi gelir. Peki ya nasıldı bu rubai? Öncelikle bunu hatırlayalım: “Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?” Ortadoğu coğrafyasında ekmek kaygısı çeken insanlar için
Dörtlükler
DörtlüklerÖmer Hayyam · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202122,2bin okunma
Reklam
76 syf.
10/10 puan verdi
Bu bir kitap incelemesi olmayıp bilmem kaçıncı kez okuduğum Didem’in dizeleri ile aramızdaki konuşmalardır. Üniversiteydik o zamanlar, sınıfta elbiseleriyle, takılarıyla, makyajıyla gökkuşuğana bürünmüş bir kız vardı. Bense öyle dümdüz bir kişiliktim. Tipik Anadolu delikanlısı. Ulan! demiştim, Ulan bu hayatta bunca renk mi var ki bu kız böyle renk cümbüşüne bürünmüş... İnsanları, onlarla konuşarak tanıyamam ben. Konuşmaları ile onları anlayamam. Bundandır hep sevdiği şiirleri, okuduğu kitapları, dinlediği şarkıları, izlediği filmleri sorarım. Bilirim ki insanı en iyi anlatan şey, içinde en çok kaybolduklarıdır. Ve ben bunları bildikten sonra o istediği kadar surların ardında gizlensin ben yine de anlarım onun kayıplarını, acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini... Anlamam ne istediğini hayattan ama ne istemediğini anlarım. O kız arkadaşa da sormuştum: “En çok hangi şairi seversin.” diye. Aslında sormasam da olurdu ama önyargıdan nefret ederdim. Giyimi, kuşamı, nahifliği, alınganlığı, kırılganlığı haykıyordu Didem Madak diye. Ama bir insan bir şairi böylesine özümseyemez, diye kendimle olan konuşmalarımın cevabını onda bulacaktım. Ve yanılmadım. Didem Madak, cevabını aldım. Aradan 5 yıl geçti, yine aynı kıza sordum en sevdiği şairi bugün, değişmemişti cevabı, yine: “Didem Madak” dedi. Sen o arkadaşı hiç tanımadın ama sana sımsıkı sarılan birinin varlığına ben şahidim Didem abla. Keşke her şairi böylesine sarıp sarmalayan insanlar olsa...
Ah'lar Ağacı
Ah'lar AğacıDidem Madak · Metis Yayıncılık · 202120,9bin okunma
128 syf.
10/10 puan verdi
Hayatımda ilk kez böyle bir kitap okudum. Şiir desem değil, deneme desem hiç değil; manzum değil, manzume değil, nesir hiç değil. Dram desem değil, komedi desem hiç değil. Karagüldürü? Ehh biraz olabilir. Lakin bildiğimiz karagüldürülerden değil. Kadın-erkek ilişkilerini (bol bel altı olsa da) çok iyi işlemiş. Freud’un Savunma Mekanizmaları arasında Yüceltme denen bir mefhum var. Mesela şiddete yatkın bir bireyin boksör olarak yaptığı eylemi toplumun kabul edeceği şekilde yansıtmak buna örnektir. Metin Üstündağ da bu eserinde bunu yapmış. Yüceltme mekanizmasını kullanmış. Normal şartlarda, toplum içinde kursa afaroz edileceği cümleleri sanata dökmüş ama bunu yaparken sanatla da alay etmiş. Çok farklı bir türdü. Hele ki yazdıklarına toplumsal baskıların bir yansıması olarak bakınca daha da büyük anlamlara büründü.
Görüşmeyeli Uzun Zaman Oldu
Görüşmeyeli Uzun Zaman OlduMetin Üstündağ · Sel Yayıncılık · 200385 okunma
260 syf.
10/10 puan verdi
Ece Ayhan, Bukowski’yi döver abiler!
Ahmet Haşim, Piyale adlı eserinin girişinde bulunan Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar yazısında der ki: “Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmeye benzer.” Aslında bu tanım saf şiircilerin, sembolistlerin savunusu içindir: Asaf Halet, Cahit Sıtkı, Ziya Osman, Ahmet Hamdi, Ahmet Muhip... Ben, Saf Şiir anlayışına sahip olmasa da bu listeye Ece
Bütün Yort Savul'lar!
Bütün Yort Savul'lar!Ece Ayhan · Yapı Kredi Yayınları · 2019677 okunma
Resim