İndi solgun ve ılık
Ay ışığı denize
Bal rengi bir tatlılık
Çöktü gözlerimize.
Baktınız uzun uzun
Bu sulara baktınız,
Sulara ruhunuzun
Tadını bıraktınız
Bu tatla aydınlanan
Enginlere aktınız.
.
.
.
Gelgelelim,
Beter, bize kısmetmiş.
Ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthiş
Genciz, namlu gibi,
Ve çatak yürek,
Barışa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygısız, rahat
Otuziki dişimizle gülmeğe,
Doyasıya sevişmeğe, yemeğe...
Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
Ve asıl biz biliriz kederi.
.
.
.
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık...
Ve zehir-zıkkım cigaram,
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...
Kahkaha kesin bir sınırdır senin sesin için;
geçmezsin kahkahaya. Bu da
(gülümsemeyi
senin tapulu malın yapar. Gülmek sende
gülümsemenin bir noktada taşkınlığı
oluyor daha çok. Bu bakımdan
(gülümsemenin
bütün öğelerini de birlikte getiriyor.
İş bu kadar da değil, yeni birtakım öğeler
de getiriyor. Ilıktır senin sesin. Güvenli
olmaktan çok güven uyandırıcıdır.
.
.
.
kimi sevsem sensin/ hayret
sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin/ hayret
senden nedense vazgeçilemiyor
her şeyi terk etti/ ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık/ nasıl bitirmeli
gitar kımılda mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin/ hayret
kapıların kapalı girilemiyor
.
.
.
Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,
Bir yanlışı düzeltircesine açmış;
Gelmiş ta ağzımın kenarında
Konuşur durur.
Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,
Güverteleri uçtan uca orman;
Aldım çiçeği şurama bastım,
Bastım ki yalnızlığımmış.
Bir arşınlıyor bir adam mavi treni
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en incelikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan
başka)
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
İki kalp arasındaki en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde kazanması zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.
Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
Ziyafetin, konukların
İçkilerin, masanın
Durdukları nokta.
Geldikleri mesafe.
Zamansızlık mavilerinde koridorlar
Giriş ve çıkış...
Arasındaki yol...
Alayının içinde salındığı boşluk
Bu gün yıkığım biliyor musun
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma ben, korkuyorum
Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim, gitme kal
Çamurlar, çirkefler içindeyim
Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım