Benim, tutkuda ve avuntuda böyle benzeri bir mizacım var: tutkumu hiç unutamam; çok eski bir hatıraların verdiği üzüntüler beni yemeden içmeden keser. Huyu böyle olmayan kişiler ne mutludur! Birini iyice tanıdıktan sonra, ondan artık hiç usanmam; herhangi biriyle de daha ilk adımda, samimi olmak için acele etmem. Doğduğumdan beri, beni çevreleyen hiçbir şeyi değiştirme düşüncesi geçmedi aklımdan. Bunu yalnızca yakınlarım ve dostlarım için söylemiyorum, ama kişinin kullandığı herşey için: giysiler, binekler, yiyecekler, içecekler vb ... Sevdiklerimden ayrılalı beri, acı çekiyorum, tutukluyum, yıkılmışım, yaşamaktan da bir tad alamıyorum artık. Bu ayrılık bende durmadan yenilenen bir üzüntüye neden oluyor; bundan dolayı duyduğum acı sürekli beni tedirgin ediyor. Ben üzüntülerin, acıların canlı kurbanıyım. Henüz yeryüzünde yaşasam da çile beni mezara soktu.