“Acı diyorum efendim,
O da evrensel olmalı;
Bir çocuğun eline diken batsa;
İnsanoğlu yanmalı” cümlesindeki acı evrensel olamıyor çünkü efendi sanılanların hepsi emperyalizmin bilhassa kölesi!! O mazlum çocukların gözyaşlarında boğulun!!
Sonra aramıza yedi kıta girdi. Ben neye üzülsem, senin olmayışına ağladım. Kime sarılsam, kimi sevsem, kimi öpüp kimden nefret etsem sendin karşımdaki. Ardından, yüzümü yıkarcasına temizlendim senden. Bir sabah uyandım, alışmıştım. Artık sen ve sana dair şeyler yabancılaşmıştı.
Ömrün her saniyesi bi yoldur yürünür be azizim.Yolda yaşadıklarınla tanırsın yoldaş sandıklarını ve ötelerdeki senden uzak yoldaşlarını.Mevsimler döner durur,bazen sonbahar yapraklarına denk geliriz ve dökülüverir yapraklarımız birer birer.Umutlar yarına kalsa da üzülme...Ufukta baharlar var azizim...
Dilini bilmediğim bir ülkede yaşiyor gibiyim.Su gibi,son otobüs saati gibi...İçimin nasıl yandığını anlatamıyorum.Sanki kayboldum;cüzdanım,pasaportum sağım solum yok.Belki dövülmüşüm üstelik kan kusmuşum.Sanki koşmuşum kan ter içinde son anda adımı atmışim karaya ayağımı bastığim toprak ayrılmış ana kayadan.Huzurum,soluklandığım evim paramparça...
Kırıp dökmeye gerek yokmuş, sessizce kabullenip devam etmeyi öğrenmek gerekirmiş. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yokmuş. Tek taraflı çabayla insan ilişkisi yürümezmiş. Bazı şeyler o an anlamlıymış, kaçırınca geriye dönmek imkansızmış ve zaman ayırmak çok kıymetliymiş, öğrendim.