Kendini öldürmek Tanrı’ya ve topluma haksızlıktır; hiç kimse kendi kendini yargılayamaz; kendini öldürmek daha büyük kötülükleri önlemeye izin vermez, çünkü bu eylemin kendisi, bizim pişman olmamızı ve tövbe etmemizi engelleyen en büyük kötülüktür. O halde üç temel nedenden ötürü intihar kesinlikle yasaktır:
- İntihar doğaya ve kul sevgisine karşı suçtur, çünkü o, doğal yaşama içgüdüsüne ve kendimizi sevme zorunluluğuna aykırıdır.
- İntihar topluma karşı suçtur, çünkü biz, oynamamız gereken bir rolümüzün
olduğu bir topluluğa aitiz.
- İntihar yaşamımızın tek sahibi olan Tanrı’ya karşı suçtur. Karşılaştırma
açıklayıcıdır: “Bir köleyi öldüren bir kişi, köle sahibine karşı nasıl bir suç işliyorsa, kendini öldüren kişi de Tanrı'ya karşı suç işler.”
Adam konuya at gözlüklükleri ile bakmış. İntihar ile ilgili konuya daha nesnel bakan David Hume’nin Denemeler eserine bakmanızı öneririm. İyi okumalar.
Pompei, İtalya'nın en görkemli ve şanlı dönemindeki ikinci şehri, bugün bir harabe ve kül yığınından başka bir şey değil... Demek ki Tanrı bizi cezalandırmak istediğinde, bir saat içinde zengini yoksula dönüştürebilir.
Tanrı bizi bu yaşamda cezalandıramaz. Şayet böyle bir şey mümkünse eğer, kutsal kitaplar ile tanrının yaptığı şey çelişecektir. Zira özgür iradeye müdahale etmiş olacaktır. İyi bir insanın başına bir şey geldiğinde “Bu, onun bu hayattaki sınavıdır.” demek ne kadar saçma ise, kötü bir insanın başına bir şey geldiğinde de “Tanrı onun cezasını verdi.” demek de saçmadır.
kitap baya balon bence... yazarın diğer kitaplarını bilmiyor olsam da murakami, livaneli'nin yarasa çorbası içirilmiş uzakdoğu versiyonu gibi geldi. bakalım yanılacak mıyım
Tolstoy gibi bir deha neden değerini anlayamamış Dostoyevski'nin? Ben ikisini de anlıyorum. Aynı devirde yaşadıkları halde hiç görüşmemişler. Hiç mi merak etmemişler birbirlerini? Nasıl kaçırmışlar bu fırsatı? Bir bilseydiler...
Tolstoy, Dostoyevski’nin ölüm haberini aldıktan sonra, Rus düşünür ve edebiyat eleştirmeni Nikolay Strahov’a yolladığı mektupta da şöyle yazar:
“Onu bir kez olsun görmedim ve onunla hiç konuşmadım ama şimdi ölünce, birden anladım ki, Dostoyevski bana en yakın, en kıymetli, en gerekli insanmış…”