Elimizden kitaplarımızı alsalar, bir anda neye uğradığımızı şaşırırız. Artık hangi yolu seçeceğimizi, kime tutunup kimden kaçacağımızı, neyi sevip hangi şeyden nefret edeceğimizi, kime saygı gösterip, kimi neyi hor göreceğimizi bilemeyiz.
Bundan birkaç yıl önce, gençliğimden bu yana ne çok yanlışı doğru olarak kabul ettiğimi, dolayısıyla bu yanlışların üzerine temellendirdiğim şeylerin ne kadar kuşku götürdüğünü fark ettim ve o günden itibaren bilimlerde sağlam ve kalıcı bir şey inşa etmek istiyorsam, hayatımdaki her şeyi bir kerede kökünden söküp atmam ve meseleye tekrar en başından başlamam gerektiğini anladım.
Ama bu bana çok ağır bir işmiş gibi göründüğünden, yaşımın olgunlaşmasını beklemeye başladım, ta ki geriye bu disiplinleri daha iyi anlayabileceğim bir başka yaşım kalmamacasına. İşte bu nedenle öyle uzun süre oyalandım ki, harekete geçmek için kalan zamanımı da düşünüp taşınmaya harcasaydım, hata üstüne hata yapmış olacaktım. Neyse ki bugün bir fırsatını bulup zihnimi tüm dertlerinden arındırdım, kendime şöyle huzurlu bir zaman aralığı yarattım. Tek başıma inzivadayım. Nihayet kendimi ciddi anlamda ve serbest bir şekilde fikirlerimin topyekûn yıkımına verebileceğim.
Ölümcül düşüncelerini hafifletirdi bir insanın varlığı belki. Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.
"Yirmi yıldır belli bir mutluluk deneyimim olmadı. Beni yiyip yutan bu yaşamı bütünüyle tanıyamadım; ölümde beni korkutan, yaşamımın bensiz tüketilmiş olduğu yolunda bana getireceği kesinliktir. Bir kıyıda, herkesten uzak, anlıyor musunuz ?"
"Asıl acıtan şey,kendinden başka herkesin yaşamını yönlendiren güçlerce tekmelenip dışlanmak,yıllarca deli olarak yaşamak,kimseye bir şeyi anlatıp kendine inandıramamak."