"O gün ne güzel bir gündü! Deniz ne serindi! Ne güler yüzlüydü sandallar, çocuklar, kadınlar! Dünya yüzünde bir tek kötü lakırdı, kötü hareket, kötü düşünce o gün için -o günün başı için- insan elinden, insan dilinden, kafasından çıkmamış gibi bir akşam oldu. Ben herzamanki gibi kimsesiz, pazarımı bitirmiştim. Hayatımdan memnundum, herşey ışıl ışıldı, herşey mavi akşama doğru kırmızı sonra lacivert oldu
Bugün kimse ölmesindi. Bugün dövüş edilmesindi, kimse ağlamasındı. Akşama doğru vapur iskelesine gittim. Daha vapura vakit vardı. Iki çocuk iskelenin parmaklıklarında cambazlık yapıyor, bir adamla mini mini bir kız çocuğu elleri balık pulu içinde balık avlıyorlardı. Iskelenin hiç çırpınmayan bina gölgeleri düşmüş denizi monako prensinin akvaryumu gibiydi. Köyden güneş çekilmişti. Onu tarifelerin asıldığı siyah tahtanın dibine çömelmiş gördüm. Yüzü kıpkırmızıydı. Bugün iyi çalışmış olacaktı. Yüzünde, iskeleye inerkenki pembelik kalmamıştı çok kanlıydı. Yeşil gözleri uçuk, korkuluydu. Yanında durdum."