Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mehmet Serhat Ercan

Pamuk gibi adamım aslında ben be. İnsanlar beni delirtiyor.
Reklam
Ulan bir kişi sormuş işte. Ne yazdığımı sormuş. Şükür yazar olduğumu hâlâ unutmayanlar var. Oooo, güzel kadınmış üstelik. Bu da sohbet olur, yakınlaşırız falan diye mi soruyor acaba? Ne oluyor bana? Gerçekten benim tatile ihtiyacım var. Şöyle herkesten uzağa, beni kimsenin tanımadığı bir yerlere gitmeliyim. Aslında şu sosyal medya hesaplarını kapasam belki biraz rahatlarım. Tamam ulan Mesut, kapat hesapları. Bağımlı değilsin sen. Hem şimdi tatil falan çok para ister. Esra da takılır peşime.
Otomatik Ağız
Ben ne demek istediğini anlamıyor muyum sanki. Diğerleri gibi, okunmayacak, demek istiyor. Haksız da sayılmaz. Binlerce takipçim var. Binlerce çöp. Neyi önersem alıyorlar, ne paylaşsam aynısını onlarca hesapta görüyorum. Madem bu kadar takip ediyorsunuz, örnek alıyorsunuz, ne diye yazdıklarımı okumuyorsunuz? Delireceğim bir gün.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Otomatik Ağız
Kadının saçlarında, sutyeninin tam ortasında ve elinde kalemler. Çizilmiş gibi. Kendini çizen bir kadın. Adam masanın başında; önünde darmadağınık kâğıtlar, paketlerine notlar alınmış sigaralar, dolu bir kül tablası ve bilgisayar. Yazıyordu. Sürekli. Kadın boyuyordu. Ne bulursa. Sürekli. Uzun süredir beraberler. Bıkıp usanacak, çekip gidemeyecek kadar uzun zaman. Aşk çoktan öldü. Sevgi kırıntıları önlerinde; adamın öfkesi, sevgisini yok ediyordu. Günbegün yok olan bir sevgiydi bu.
Alle großen Leute waren früher Kinder.Aber nur wenige von ihnen erinnern sich noch daran. -Der kleine Prinz Bütün büyük insanlar eskiden çocuktu. Ama bunu sadece çok azı hatırlar. -Küçük prens
Sayfa 5
Reklam
Kendi kendinin girişimcisi olarak hem efendidir hem köle. Hegel'in köle-efendi diyalektiğinde ele almadığı lanetli bir birlik söz konusudur bura­da. Kendini sömüren özne, başkası tarafından sömürülen özne kadar özgürlüksüzdür. Köle-efendi diyalektiğini özgürlüğün ta­rihi olarak ele alırsak, "tarihin sonu" söz konusu olamaz çünkü gerçekten özgür olmaktan çok uzağız. Bugün, köle ile efendinin bir birlik teşkil ettiği bir tarihsel aşamada bulunmaktayız. Ancak tarihin sonunda gerçekleşecek özgür insanlar değil, efendi-kölesi veya köle-efendisiyiz. Özgürlüğün tarihi olarak kavranan tarih, işte bu nedenle sonuna gelmemiştir. Ancak gerçekten özgür ol­duğumuzda, ne efendi ne köle, ne efendi-kölesi ne köle-efendisi olduğumuzda sonlanacaktır.
Sayfa 28
Hegel'in köle-efendi diyalektiği bir ölüm kalım savaşını betim­ler. Daha sonra efendiye dönüşen taraf ölümden korkmaz. Öz­ gürlük, tanınma ve egemenlik arzusu onu çıplak yaşam derdin­ den kurtarır. Gelecekteki köleyi Başka'ya tabi olmaya iten de ölüm korkusudur. Köleliği ölüm tehdidine tercih eder. Çıplak ya­ şama sarılır. Bu
Sayfa 27
Eva Illouz Romantizmin Tüketimi adlı incelemesinde aşkın bu­ gün "dişileştirildiği" tespitinde bulunur. Aşk sahnelerini tasvir et­ mek için kullanılan "hoş", "samimi", "sakin", "rahat", "tatlı" ve­ ya "yumuşak" gibi sıfatların baştan aşağı "kadınsı" olduğunu söyler. Hem erkekleri hem kadınları kadınsı duygular alanına yer­ leştiren bir romantizm tablosu egemendir.5 Illouz'un bu teşhisi­ nin aksine, bugün aşk basitçe "dişileştirilmekte" değildir. Daha çok, yaşamın bütün alanlarının pozitifleştirilmesi sürecinde, aşı­ rılık ve delilik içermeyen risksiz ve tehlikesiz bir tüketim formü­ lüne dönüştürülerek evcilleştirilmektedir. Her tür negatiflikten, her tür negatif duygudan sakınılır. Istırap ve tutku, hoş duygulara ve bir sonuca yol açmayan uyarımlar karşısında geri çekilir. Şip­ şak seks, fırsat ve rahatlama seksi çağında cinsellik de negatifli­ ğini yitirir. Negatifliğin bütünüyle eksik olması bugün aşkı tüke­ timin ve hedonist hesapların nesnesine dönüştürerek köreltir. Başka'nın arzusu Aynı'nın konforuna boyun eğer. Aynı'nın rahat­latıcı, önünde sonunda rahatına düşkün olan içkinliği aranır. Bu­ günün aşkı her tür aşkınlıktan ve ihlalden yoksundur.
Sayfa 26
SİVRİ DİŞLERİYLE genç güzel Adonis'i öldüren yabandomuzu, kendini delilik ve aşırılıkla dışavuran bir erotiğin vücut bulmuş halidir. Adonis'in ölümünden sonra, yabandomuzunun, "erotik­leşmiş dişleriyle" (erotikous odontus) yaralamayı asla amaçla­madığını, sadece onu okşamak istediğini söylediği aktarılır. Pla­ ton'un
Sayfa 26
Eros etiği, erotiğin kendini aşırılık ve delilik olarak dışavuran " uçurumlarını görmez ama Başka'nın negatifliğine, gi­derek daha da narsisist bir hal alan günümüz toplumunda kay­bolmaya yüz tutmuş, el altında olmayan, atopik başkalığa etkili bir şekilde dikkat çeker.
Sayfa 23
Reklam
Geçmişte olmuş olanın müzeleştirilmesi ise geçmişi tahrip ediyor. Geçmiş, tekrar edile­bilen şimdiki zaman olarak bir daha geri getirilemeyecek olanın negatifliğinin bütün yükünden kurtuluyor. Bellek, geçmişte ol­muş olanı hatırlamaya yarayan, bir "eski haline getirme" organı değildir. Eskiden olmuş olanlar, bellekte sürekli değişime uğrar. İlerleyen, canlı, anlatımlı bir süreçtir. Bu haliyle bir veri depo­sundan farklıdır. Söz konusu teknik ortamda, geçmişte olmuş olan şey her tür canlılığından sıyrılır. Zamansız hale gelir. İşte bugün de böyle bütüncül bir şimdiki zaman egemendir.
Sayfa 22
Bugün dijital medyalar aracılığıyla Başka'yı olabildiğince ya­kınlaştırmaya, yakınlık kurabilmek için onunla aramızdaki me­safeyi ortadan kaldırmaya uğraşıyoruz. Ama böylelikle Baş­ka'nın çoğaldığı anlamına gelmiyor bu; daha çok, onu ortadan kaybolmaya itiyoruz. Yakınlık, uzaklığıda kaydettiği ölçüde, bir negatifliktir. Şimdi gerçekleşen ise uzaklığın bütünüyle feshedi­lişi. Ancak bu fesih işlemi bir yakınlık üretmiyor, aksine onu or­tadan kaldırıyor. Yakınlık yerine bir mesafesizlik çıkıyor ortaya. Yakınlık bir negatifliktir. İşte bu nedenle bir gerilimi vardır. Me­safesizlik ise bir pozitifliktir. Negatifliğin gücü, şeylerin tam da karşıtlarında hayat bulmasından ileri gelir. Katıksız bir pozitiflik ise bu hayat veren güçten yoksundur.
Sayfa 20
Becerebilirsin, performans öznesinin düpedüz bin bir parçaya ayrılmasına yol açan muazzam baskılar üretir. Kendi kendine uyguladığı baskı ona özgürlük olarak görüneceğinden, aslında ne olduğunun farkına varamaz. Becerebilirsin, becermelisin'den bile daha çok baskı üretir. İnsanın kendi kendine uyguladığı bas­kı, bir başkasının uyguladığı baskıdan çok daha ölümcüldür, çün­kü kişinin kendine karşı koyması mümkün değildir. Neoliberal rejim baskıcı yapısını, kendini artık tabi olan özne olarak değil de, planlanacak bir proje olarak kavrayan tekil bireyin görünür­deki özgürlüğünün ardında gizler. İçinde yaşadığımız rejimin esas hilesi işte budur. Dahası, başarısızlık kişinin kendi suçudur ve bu suçu artık hep yanında taşıyacaktır. Kendi başarısızlığı için suçlayabileceği hiç kimse yoktur. Artık borçtan kurtarma ve ke­faret ödeme olanağı da kalmamıştır. Bunun sonucunda sadece bir borç krizi değil, mükafat krizi de baş gösterir.
Sayfa 18
Motivasyon, inisiyatif ve proje çağrısı, sömürü açısından kır­ baçlardan ve emirlerden çok daha verimlidir. Kendi kendinin gi­ rişimcisi olan performans öznesi, emir veren ve sömüren bir baş­ kasına tabi olmadığı ölçüde özgürdür ama gerçekten özgür de­ğildir, çünkü artık kendi iradesiyle kendi kendini sömürmektedir. Sömüren sömürülendir. Kişi aynı anda hem faildir hem kurban. Kendi kendini sömürü başkasının sömürüsünden çok daha ve­rimlidir, çünkü bir özgürlük duygusu eşliğinde iş görür. Bu saye­ de, tahakkümsüz sömürü mümkün olur.
Sayfa 17
Depresyon narsisist bir hastalıktır. Depresyona yol açan şey, aşırı abartılı, hastalıklı bir şekilde çarpıtılmış bir "kendini referans al­ma"dır. Narsisist-depresif özne kendinden bitap düşmüş, yıpran­mıştır. Dünyasız kalmış, Başka tarafından terk edilmiştir.
Sayfa 10
1.105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.