“Siz bir tren penceresinden bakan hüzünlü,silik bir görüntüydünüz yalnızca,suskun dudakların titreyişi gibi bir şeydiniz,kim olduğu,ne olduğu bilinmedik,yazgıdan yoksun bir ihtiyarın,kadife eldiveninin sallanışıydınız,kim bilir belki de bizim düşlerimizin ürünü bir görüntüydünüz,hayatın asıl yüzünü bilmeyen gülünç bir zorba,bizse sizin kanlı canlı ve geçici olduğunu aklınıza bile getirmekten ürktüğünüz hayatı doyumsuz bir tutkuyla seviyorduk...”
“Onlar yedeklerinde İncil’i ve frengiyi getirdiler, halkı hayatın kolay olduğuna inandırdılar anacığım,her şeyin parayla elde edildiğine,zenciler de bulaşıcı bir hastalık olduğuna da inandırdılar...”