Şeyda Kahraman

Şeyda Kahraman
@Seyda_Khrmn
Ne kadar kendi oldu insan O kadar başka.
Sosyal Bilgiler Öğretmeni
İstanbul
11 May 1996
114 reader point
Joined on June 2021
Batı'ya koşan Afrika'yı,İslam,Doğu'ya çağırıyor.Bir gecenin ayak yürüyüşüyle koşan siyah ırkı,İslam,seher aydınlığına çağırıyor.Doğu'da duran Çin'i Batı'ya çekiyor.Bakalım,bütün bir insanlık,Merkezde,İslam'da toplanacak mı?
Reklam
İnsana Çağrı
Hemen bir dağa bitişik aydınlık bir kasabada çeşmelerin gün doğmadan insanı çağırışı gibi,baharda tarlaların çifçiyi çağırışı gibi,şubat ayında sonsuz kar ovasının gece yarısında oyuna doymamış çocukları,arkadaşlarının dili ve sesiyle çağırışı gibi,martın çağırışı gibi,haziranın çağırışı gibi İslam,insanı çağırıyor. Bakalım insan,bu çağrıya yabancı ve ilgisiz kalacak mı?
Çağımızı dolduran İslamın kültür ve bağımsızlık savaşından daha güçlü ve haklı bir aksiyon yoktur.Kendini benzinle yakan bir budistin intiharının bile soy bir aksiyon sayıldığı bir çağda,kendini müslüman bilen bir kişi,İslamın aksiyonu olan,erdem,melek,kutsallık,bilgi ve kurtuluş taşan,insanın en büyük eğiticisi,öğretmeni ve önderi cihaddan nasıl geri durabilir?

Reader Follow Recommendations

See All
İnsan,aksiyonla varlığını belirtiyor.Ağını örmek örümceğin bir aksiyonuysa,en üstün bir varlık olduğunu belirtecek bir anıtı içinde ve dışında yükseltmek de insanın aksiyonudur.İşte,tarih bu anıtı inşa etmek demektir.Anıtsa İslam'dır.
Çocuk,Kur'an'a doğru koşuyor,yüreği bir inanç ışığıyla aydınlanmış olarak.O,avrupalı ve komünisten bambaşka ve farklıdır.O,bambaşka bir inanç muhtevasına sahiptir.O,öteye,görünmeyen aleme,öldükten sonra tekrar dirileceğine inanmaktadır.Öbürlerinin habersiz bulunduğu görünmeyen alemin kuvvetleriyle,silahlarıyla donanmıştır.Ne kendisini,ne silahlarını bildikleri bu genci yolundan kim çevirebilir?
Reklam
Hristiyanlığın çalışması hileye,aldatmaya,ilk bakışta çeken,fakat köklü olarak bağlanılamayan bir öze dayanmaktadır.Dış imkanları sonsuz,fakat muhtevadan mahrum bir hareket oluyor misyonerlerin çalışması.İslam ise,dış imkanlardan mahrum olmasına rağmen özündeki gerçeklik ve harikalıkla insanları sessizce ve en alçakgönüllü bir biçimde kendine çekiyor ve yeniden doğmuşcasına taptaze bir ışıkla dolduruyor.Her zaman dipdiri olan Kur'an'ın hayat bağışlayan ışığıdır bu.
İslam inancı,öylesine bir canlılık içindedir ki,yalnız kendi ülkesini aydınlatmakla kalmamış,bir yandan Amerika'ya,bir yandan Avrupa'ya kol atmış,Afrika'daki gelişmesi ise bir kıtanın kısa zamanda müslümanlaşması ve bağımsızlaşması sonucunu doğurmuştur.Böyle bir başarının onda birini Hristiyanlık gösterebilseydi,avrupalı düşünürler,bunu çağın,hatta yeni zamanların en büyük olayı olarak selamlarlardı.Ama başarı İslam'a ait olunca ölüm kadar sessizdirler.Bile bile konuşmayan bir insanın dilini yitirmesi gibi,samimi olmayan bir susuş,Avrupa düşüncesini kısırlaştırmaya,batmaya kadar götürebilir.
Eski Yunan,Roma,Bizans ve Hristiyanlık medeniyetinin taş artıkları,hem de devlet eliyle yer altından çıkarılarak hayatlandırıladursun,İslam halkları,tarihin hiçbir çağında görülmemiş bir şekilde camileri onarmakta,yenilerini yapmakta,Kur'an öğrenimine önem vermektedir.Bunlar bir inanış direnişinin en canlı ve tartışma götürmez sosyolojik ve tarihi şahitleridir.Bütün imkansızlıkları içinde bile bu harikayı başaran halkın bu canlanış durumu batılıları şaşırtmıştır.
150 yıldır İslam ülkelerinde gittikçe geçmişten kopan ama büsbütün de batılılaşamayan bir nevi bir kültür galatı insan tipi oluşuyordu.Kısa zamanda yepyeni bir tip insan oluşacaktır.Biri tekrar geçmişe bağlanmış,İslam'ın en ideal dönemlerini örnek alarak geleceği değerlendirmek isteyen yeni "İslam insanı",öbürü de İslamlık,gelenek ve ülkeyle ilişiğini kesmiş,kökten yabancılaşmış marksist tip.Bu ikincisi,iki yüzyıllık batılılaşma serüveninin bilançomuza yüklediği kaçınılmaz bir pasif unsurdur.
Yarı müslüman,yarı avrupalı,yarı komünist,yarı devrimci,yarı muhafazakar...bunlardan birinin veya birkaçının özelliğini taşıyan fetret insanına artık yer yok.İki insan oluşuyor,tam müslüman veya tam inkarcı.
Reklam
İslam,düşünmenin yolunu kesmemiştir.Asıl biz,düşünmeyi durdurduğumuzdan İslamla olan ilişkimizi gevşettik,hatta yer yer kopardık.İslam'a olan aşkımızı yitirdik.Düşünme bağımsızlığımızı yitirdik.Zekamızı kör bir ezbercilik batağına sapladık.Değer hükümlerimizi bir misyoner mantığının ağına taktık.Klasik kültürümüzü müsteşriklerin yorumuna ısmarladık.Hafıza,ancak tarihin mirasını canlı tutmak için gerekli iken,batı kültürünün deşeleriyle doldu.Üniversiteler,bağımsız düşünce ve kendi kültürümüzü araştırma merkezleri olacağına,yabancı misafir profesörlerin sürekli konferans ve seminer müesseseleri haline geldi.Ve misafir yerlileşti,evin sahibi oldu.Evin sahibi uzun bir yolculuğa çıktı.Acaba ne vakit dönecek dersiniz ?
İslam,düşünmeyi,insana sürekli olarak bir ödev bilmiştir.Kur'an,yüzlerce ayette,bu ödev üzerinde durur.Düşünmeğe çağırır.Işığa koşan bir kelebeğin o telaşlı halinden,geceyi,bir dalgayı yararcasına aşan yarasadaki o radarlı yürüyüşünden,baharda gülün birdenbire açılışından,sonbaharda bütün bir tabiatın ölüşünden,evrensel bir kefen gibi varlığı bürüyen kıştan,peygamberleri dinlemediği için toza ve küle çevrilen medeniyetlerden,ölümden ve ölüm ötesinden,mezardan,doğumdan ve çocuktan,yeraltından,ayın üstündeki altın tozlara kadar düşünmek,insana,Yaratıcı tarafından bağışlanan en soylu bir özellik değil midir?
Tek açık kapı şu: Batı düşünecek,biz de onu hemen alacağız,kullanacağız.O da,biz daha mevcudu aktarmadan artıp geliştiğine ve değiştiğine göre,yetişememekten gelen bir düşünce hafakanı içine yuvarlanmamız işten bile olmuyor. Şahsiyetli yerli kültürün gelişimi şeklinde olan normal düşünme durup yerini aktarılanın gelişmesi şeklinde görülen yalancı,yabancı ve sahte bir düşünme,yani düşünme taklidi alınca,ideolojiler,hakikat hakkındaki teoriler,kültür değişme ve seçimleri,hep,moda kurallarına uyar.Yeni bir düşünce modasına geçen kişi,bir önceki moda akımını,kaç yıl benimsemiş ve sürdürmüş olursa olsun,kıyasıya tenkit ve yenisini kıyasıya takdir eder.
Misyoner mantığının,batılı sığ bilginin yaydığı peşin hükümler deryasında yüzüp duruyoruz.Profesörler de dahil bütün bir aydınlar kadrosu,düşünce örgüleri bir yığın peşin hükmün eklem ödevini gördüğü bir düşünce mağmasına sahiptir. "Din ayrı,dünya ayrı", "Bu çağda da artık dinin hükmü olur mu ? ", "Batı Medeniyeti'nden vaz geçilemez", "Bu çağda artık İslam uygulanamaz", "Kutupta nasıl namaz kılacaksınız ?"... gibi yüzlerce peşin hüküm bir örümcek ağıymışcasına düşünce akışımızı bozmuş ve bunaltmış,tek çare olarak da,batıdan aktarma yolunu bırakmıştır.
Düşünce köklerimiz ve düşünce kaynaklarımız kireç bağlamış gibi,içine girdiğimiz hiçbir degişme oluşunu kritik etmiyoruz.Her değişme kendini kritikten korumak için her yola başvuruyor.Sonunda,düşünmeye ve kritik etmeye karşı kanunlar koyuyor.Düşünme yasakları,peşin redler,alışılmışın dışına çıkanı aforoz etmeler,totemler ve tabular sistemi kuruyoruz. Düşünce alanında tam bir aktarıcıyız.Hatta aktarmaya bile yetişemiyoruz.Üniversiteler,tarihi köklerinden bağlarını koparmış yapma eserlerdir.Fransız,İngiliz,Amerikan veya Rusya kültür merkezlerinin bir şubesi gibidirler.Genel düşünce akımında ve ilim alanında bir ekol değerleri ve iddaaları yoktur.Eğitim ve öğretim bütününde,ne tarihçi,ne deneyci bir metod vardır.Aktarmacılıktır temel olan.
554 öğeden 511 ile 525 arasındakiler gösteriliyor.