Yorgun Hikmet,
Kendini bile anlamakta zorlanan,
Hayallerinde bile korkan Hikmet.
Mış gibi yapmaktan usanan,
Sevgi’de sevgisizliği, Bilge’de bilgisizliği bulan Hikmet.
Derdi kendini tanımak olan,
Hep arada kalan Hikmet.
İçinin mevsimleri tabiatla zıt olan,
‘Sizi anlıyorum’ gözlerinin sahteliğinden başı ağrıyan Hikmet.
Sonra kendisini de dinlerler diye çok dinleyen,
ama artık konuşma sırası kendilerine geçen Hikmet’ler.
Hikmet I, Hikmet II, Hikmet III, Hikmet IV…
Okumak ve anlamak kolay değil Oğuz Atay’ı, belki biraz yaş almanız ya da yaşanmışlığınızın olması gerekiyor. Biraz Hikmet olmalı bu kitabı anlamak için. Yoksa kitabın sonunda, filmin çok karışık olduğunu söyleyen adama, “Sonunda çocuk ölüyor işte.” diyen kız gibi olur tepkiniz. İnsan başkalarını hızlıca dinler, atladığı yerler de olur, önemsemez çünkü. Ama kendisi öyle midir? Konuştuğunda her bir sözü anlaşılsın ister, emek ister, vakit ister. İşte bu yüzdendir, bazı kitapların içinde öyle bulursunuz ki kendinizi, yavaş yavaş okuyup özümsemeniz gerekir, ona diğerlerinden daha fazla vakit ayırmanız gerekir. Çünkü konuşan bizizdir, içimizdeki Hikmet’lerdir. Bu kitabı bu sebepten bu kadar uzun sürede okudum. Daha önce kitabı okuyan bir Hikmet'in altını çizdiği yerleri iki kez okudum, sonra ben altlarını çizdim, bazı sayfaları okuyup düşündüm. Bunu gerektiriyordu kitap. Ona ayıracak ilginiz, sabrınız, vaktiniz varsa okuyun.