Sihaya

Sihaya
@Sihaya
Antalya
125 reader point
Joined on February 2018
Dünyanın dönmeye devam etmesi için gereklidir yürümek. Hem kişisel hem de kozmik bir yeniden doğuş mitidir bu.
Reklam
Kitaplar, gündelik yaşamın sıkıntısından kaçış değil, bir yaşamdan ötekine geçiş aracı olmalıdır.
"Eğer ben ben değilsem, kim benim yerimde olacak. " -Henry David Thoreau

Reader Follow Recommendations

See All
"Bunu benim yerine başkası yapabilir mi?" Cevabınız evetse, o fikri bırakın, tabii hayati önem taşımıyorsa. Derinlemesine yaşamak iştr bunu bizim yerimize kimse yapamaz. İş için yerimizi başkasına verebiliriz ama yürümek için değil. En büyük fark budur işte.
Hatırlamak dışında ne yapacak ne de inanacak bir şey kaldığında, yürümek, bütün umutlardan ırak ve beklentilerle zehirlenmemiş mevcudiyetin o mutlak yalınlığına dönebilmeyi sağlar.
Reklam
Yürüyerek, kimlik fikrinin kendisinden, bir isim ve hikayeye sahip olma isteğinden kaçarsınız. (...) Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur, o sadece hareket halindeki kadim yaşamdır.
"Eski günahlar asla en az beklenen anda tekrar yüzeye çıkamayacak kadar derine gömülemezler."
Kitabın Esprili Üslubuna Bir Örnek
Böcek kanala kendi inisiyatifiyle atlamıştı. Anlaşılan çocuk yapısı gereği yüksek yerlerde uzun süre kalamıyordu.
"Nasihat. Yıllar bir tür simyasal oyun oynayarak insanın gevelemelerine saygınlık kazandırır. Kırkında nasihat verirsen dırdırcısındır. Yetmişindeyse alim."
Sözgelimi, bizim yurtta politikacı denilen varlık, Yüce Meclis çatısı altında barınan ve saygıdeğer bir kisveye bürünmeyi çok iyi bilen bir çeşit kötü ruh gibi bir şey demekti.
Reklam
Zaman Yolculuğu Üzerine
Geçmişe her arzu ettiğimizde dönme ya da geleceği görme olanağımız olabilseydi, o zaman, geleceğe yönelik tasarı sahibi varlıklar da olamazdık. Yani insan olmanın önemli bir boyutunu da kaybederdik. Geçmişe dönebilme yeteneğimizle bir çeşit tanrı statüsüne ulaşırdık ama geçmişe dönebilme bizlere zorunlu olarak geleceğin bilgisini de vereceği için, insalığın özü olan beklenti, tasarı, özgürlük gibi öğelerden yoksun olurduk.
Evet, maalesef... Ülkemizin Durumu
(...)yaşadıkları bu ülkede ölümün yüzünü niçin her köşede bu denli sık ve nahoş durumlarda göstermeye başladığını aklından geçirmeye koyuldu. Yoksa absürt ölümler ve öldürmeler bu ülkenin en temel gerçeği mi olmuştu? Yoksa Türkler aslında yaşamı değil de ölümü seven bir ulus mu olmuştu? Sonuçta Eros'a hepten sırt çevirip onun her türlü doğal belirimini anlamsız bir ahlakçılık kisvesi altında boğmaya çalışan zorlanımlı bir topluma mı dönüşmüştük? Eski pagan kültürümüzü yeniden anımsayıp şimdi ilahlarımızın en başına Eros karşıtı Thanatos'u mu koymuştuk? Köşedönücülük, zevksizlik, şoven milliyetçilik ve acımasızlık bugünkü toplumu niteleyen en özlü sözcükler mi olmuştu?
Ölüm?
Öyle ki ölümün, kanlı bir savaş meydanında sonsuz acılar ve ıstıraplar sonunda ortaya çıkan bir şey olmasını mı; bir işkence, kaza ya da hastalık sonucu ortaya çıkan bir şey olmasını mı; yüzyıllar önce ölmüş bir firavunun tanınmayacak ölçüde dağılmış, korkunç görünüşlü bedeninde simgelenmiş olmasını mı; yoksa bunların hiçbiri değil de, ölümün herhangi bir somut görünüş taşımayıp salt bir bilinç yokluğu, bir hiçlik olmasını mı gerçek ölüm olarak gördüğünü kafasında sayısız kere tartıp durduğunu biliyordu.
İnsan acaba niçin zaman zaman aynadaki yansısını adeta başka biri olarak görme duygusuna kapılıyordu? Fiziksel varlığımız tinsel varlığımıza oranla çok daha durağan ve katı olduğu için mi?
=D
Verimsiz hayaller! Amma da sıfat tamlamasıydı ha! Ham hayaller dese, daha iyi ederdi. Şimdiye değin hangi hayalinden bir sonuç alabilmişti ki! Yoksa hayallerini bir hasat işçisi gibi biçmeyi mi düşlüyordu?
267 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.