Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hilal

Hilal
@Silverlight
Kimse senin karanlığını ışıklandırmak için yıldızlar arasından çıkıp gelmeyecek, kendin için aydınlık ol.
Onların yanıtını alınca, genç kız, "Vallahi! Ey misafirler! işte siz böylece, bizim görüşümüze göre, suçların en kötüsünü, en canicesi ni işlediniz! Oysa daha önce, size bir şart ileri sürerek, 'İçinizden bi­ ri kendini ilgilendirmeyen bir hususta konuşursa, hiç de hoşa gitme­ yecek şeyler işitebilir' demiştik. Size evimize girip ikram ettikleri­ mizi yemiş olmanız yetmedi mi? Ama bu sizin hatanız değil, sizi nez- dimize getiren hemşiremizin hatasıdır!" demiş.
Sayfa 117
Reklam
Onların bu durumlarından bîr şeyler sezinleyen genç kızlar, on­ lara "Ey iyi yürekli kişiler! Neden söz ediyorsunuz, acaba?" diye sor­ muşlar. Bunun üzerine hamal ayağa kalkmış, evsahibinin önünde yer almış ve ona, "Ey saygıdeğer hanım! Sizden, burada bulunan mi­ safirler adına, bize bu iki köpeğin öyküsü, onları niye cezalandırdığı­nız, sonra da oturup ağladığınız ve onları kucakladığınız hakkında Allah rızası için bilgi vermenizi rica ve istirham ediyorum. Ve de bi­ ze kızkardeşinin bedenindeki kamçı ve değnek izlerinin nedenim de söylerseniz anlamış oluruz. Bizim dileğimiz budur, vesselam!" de­ miş. Bunun üzerine evsahibi yöresinde toplananlann hepsi birden, "Sizin adınıza hamalın söyledikleri doğru mu?" diye sormuş. Cafer hariç hepsi de, "Evet, doğrudur!" demişler. Cafer'in ağzından tek sözcük çıkmamış.
Sayfa 116
Bu arada pazarcı kız ayağa kalkmış ve udu ele almış, onu yuvar­ lak memesine yaslamış, parmaklarının ucuyla tıngırdatmış ve şarkı söylemeye başlamış: Biri gelip de bize aşktan yana sızlanırsa, ona ne yanıt verelim? Biz kendimiz aşk yüzünden uçurumu boylamışsak, ne yapabiliriz ki? Yanıt versin diye aracı görevlen dirsek do, bu aracı, gerçekte, tutkulu bir yüreğin tüm sızlanmalarını anlatmasını asla bilmeyecektir. Sevgilinin kaçışına sabredip sessizce katlansak da; ıstırap bizi, hemen, ölümün iki parmağına takacaktır. Ey ıstırap! Bizim için artık .sadece pişmanlıklar, matem ve yanaklara sel gibi boşatan gözyaşları kalıyor. Ve sen, görünmeyen sevgili! Gözlerimin ufkundan uzaklaştın ve seni yüreğime bağlayan tüm bağları kopardın! Söyle! Hiç değilse, geçmişteki aşkımızdan bir iz kaldı mı sende? Zamanın geçmesine karşın silinmeyecek küçük bir iz? Yoksa, gözden ırak ulunca, tüm gücünü eriten nedeni unuttun mu?
Sayfa 114

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Lütfen! Kaçıp giden-uykuyu kirpiklerime geri getir! Sonra da söyle aklım fikrim nereye gitti? Evimde aşkın mekân tutmasına razı olalı beri uyku bana kızdı, beni terk etti. Soruyorlar bana, "Sen ki, güvenli ve doğru yolda yürüdüğünü bilirdik. Ne yaptın sen, dostum! Söyle bize, seni kim şaşırttı? Onlara diyorum ki, sizi ben değil, o sevgili aydınlatacak! Bense size tek bir yanıt vereceğim: kanımın, tüm kanımın ona ait olduğunu söyleyerek,.. Size daima: ben kanımı dökmeyi yeğlerim, onun uğruna, tüm ağırlığıyla içimde kalmasın diyerek yanıt vereceğim. Bir kadın seçmişim, onda tüm düşüncelerimi, onun imgesini bile yansıtan tüm düşüncelerimi üreteyim diye... Ve de, bu imgeyi kovsaydım, içimi ateşe sallardım, o yutucu ateşe... Onu görünce siz beni mazur tutarsınız!
Sayfa 113
Şimdi söyleyin bakalım, torbala­ rınızda bizi eğlendirecek birkaç güzel Öykü ya da başınızdan geçen şaşırtıcı serüvenler var mı?" diye sormuş. Bu soruş biçiminden hoş­ lanan kalenderler, kendilerine müzik aletleri getirilmesini istemiş­ ler; bunun üzerine kız onlara zillerle donatılmış bir Musul tefi, bir Irak udu ve İran neyi getirmiş. Üç kalender ayağa kalkmış; biri zilli tefi, diğeri udu, öteki de neyi almış; üçü birden çalmaya başlamış­ lar; genç kızlar da şarkı söyleyerek onlara eşlik etmişler; hamala ge­ lince, zevkten bayılıp, "Ya Allah! Ya Allah!" demiş. Çalgı çalan ve şarkı söyleyenlerin görkemli sesleri onu çok etkilemiş. Tam o sırada, kapının yeniden çalındığı duyulmuş. Kapıya ba­ kan kız ayağa kalkarak kapıda kimin bulunduğunu anlamaya git­ miş.
Sayfa 109
Reklam
Ama Onuncu Gece Gelince Dünyazat, ona "Ey kardeşim, öyküyü tamamlasana!"demiş. Şeh­ razat da, "Dostlukla ve sunmayı görev sayarak" diye yanıt vermiş ve sözünü sürdürmüş: Ey bahtı güzel şahım, işittim ki, hamal genç kızlara bu vaatte ' bulunduktan sonra, pazardan dönen kız, ayağa kalkıp önlerindeki sofrayı yeniden düzenlemiş ve hepsi zevkle yiyip içmişler.
Sayfa 108
Kalk öyleyse, kapının üzerinde yazılı olanı oku!" demiş­ ler. Hamal kalkıp kapının üzerinde altın yaldızlı harflerle yazılı olan şu ibareyi okumuş: Hoşuna gitmeyen şeyler işitmek istemiyorsan, seni ilgilendirmeyen konularda konuşma!
Sayfa 106
Bana daha Önce haber verseydin, bütün bu yiyecekleri taşısın diye eşekle gelirdim" demiş. Kadın bu sözlere gülmüş; sonra da bir kokucunun dükkânına girmiş; oradan on tür koku almış: gülsuyu, portakal çiçeği suyu ve diğerlerini... ve de bir ölçü mest edici am­ ber; aynı zamanda miskle kanşmış gül kokusu serpen bir gülabdan; erkek kokusu saçan tohumlar, sarısabır ödü, misk; en so­ nunda da İskenderiye kökenli mumlar satın almış; ve tüm bunları küfeye koyarak hamala "Küfeyi yüklen ve beni izle!" demiş. Hamal küfeyi sırtına vurup genç kadını, arka bahçesinde geniş bir avlunun bulunduğu şahane bir konağa ulaşıncaya kadar izlemiş. Bu avlu ka­ re şeklinde, yüksekte ve yöreyi tepeden gören bir mevkide imiş. Av­ luya açılan kapı iki kanatlı olup abanozdan yapılmış; üzerinde kırmı­ zı altından kakmalar varmış.
Sayfa 99
Bir zamanlar Bağdat'ta bekâr bir hamal yaşarmış. Günlerden bir gün, çarşıda küfesine kaygısızca yaslanmış otu­ rurken, Musul kumaşından, nakışla duble edilmiş ve altın payetler serpiştirilmiş ferah çarşafına bürünmüş bir hanım önünde durmuş. Yüzündeki peçeyi hafifçe kaldırmış ve peçe altından, uzun kirpikli siyah gözleri ve harika göz kapaklan görünmüş. Nitelikleri mükem­ mel olan vücudu ince, ayaklan uiacıkmış. Sonra sesinin tüm tatlılı- ğıyla, ona "Ey hamal, küfeni al ve beni izle!" demiş ve hamal âdeta büyülenmiş gibi küfesini toparlayıp genç kadının peşine düşmüş; bir süre yürüdükten sonra, bir evin kapısında durmuşlar.
Sayfa 96
Dokuzuncu Gece Gelince Yeniden anlatmaya başlamış: İşittim ki, ey bahtıgüzel şahım, genç büyücü kadın, gölden eli­ ne bir parça su almış ve üzerine gizemli sözler söylemiş; balıklar kı­ pırdamaya başlamış ve başlarını kaldırıp o anda yeniden âdemoğul- larına dönüşmüşler ve kentte oturanların büyüsü çözülmüş. Ve kent, güzel çarşıları ve her biri işinin başına dönmüş esnafıyla panl- üh bir şehir olmuş; ve de eskiden olduğu gibi dağlar adalara dönüş­ müş. Bunun üzerine genç kadın, hemen, zenci sandığı Sultan'ın ya­ nına dönmüş; ve ona "Ey sevgilim, bana, cömert elini uzat da öpe­ yim" demiş. Sultan ona alçak sesle, "Yanıma yaklaş!" demiş. Kadın yaklaşmış. Sultan, birdenbire kılıcım çekip kadının göğsüne öyle bir saplamış ki, kılıcın ucu sırtından çıkmış; sonra yeniden kılıçla vurmuş ve kadını ikiye bölmüş. Bundan sonra, oradan çıkıp onu ayakta bekleyen büyülenmiş genç adamı bulmuş; kurtulması dolayı­ sıyla iltifatlarda bulunmuş; genç adam da onun elini öpmüş, coşkuy­ la şükranlarım sunmuş.
Sayfa 94
Reklam
Kadın, "Madem ki sen emrediyorsun, onu bulunduğu'durumdan kurtarırım" demiş. Sultan da, "Evet, onu kurtar! Bana da huzur ver!" diye yanıt vermiş. Kadın, "Emrin başım üstüne!" deyip ayağa kalkarak türbeden çıkmış. Saraya gelince, su dolu bakır bir kabı alıp onun üzerine sihirli sözcükler okumuş. Ve su, tencerede kayna­ yan su gibi kaynamaya başlamış. Bunu üzerine suyu genç adamın üstüne serpmiş ve "Söylenen sözlerin yüzü suyu hürmetine ilk hali- ni alman için seni bu durumdan kurtarıyorum" demiş, Genç adam silkinip ayaklarının üzerine durmuş; kurtuluşuna sevinerek Tan­ rıdan başka Tanrı olmadığına ve Muhammet'in Tanrı'nın Peygam­ beri olduğuna tanıklık ederim!" demiş; "Allah'ın inayeti ve selameti senin üzerine olsun!" diye eklemiş; kadın da ona, "Defol! Ve bir da­ ha da buraya gelme! Yoksa seni öldürürüm" diyerek yüzüne haykır­ mış.
Sayfa 93
Sesini duyur bana ey efendim!" deyip acı dolu bir sesle şu dizeleri okumuş: Ey kalbimin sahibi! Bu katı uzaklaşma böyle sürüp gidecek mi? İçime soktuğun sevgi dayanılmayacak kadar ağır bir işkence! Ah, daha ne zamana kadar benden kaçıp duracaksın? Eğer üzüntümden, acı sefaletimden başka bir şey istemiyorsan öyle olsun! Git! Mutlu ol! Dileğin yerine getirilecektir. Sonra hıçkırıklarla boğulmuş ve tekrarlamış, "Ey efendim, ko­ nuş benimle, sesini duyayım!" diye. Bunun üzerine zenci kılığındaki Sultan, dilini ağzında dolaştırarak, zenci taklidiyle, "Ha! Ha! Al­ lah'ın inayetinden gayrı kuvvet ve kudret yoktur" demiş.
Sayfa 92
Ey Haine! Geçmiş ilişkileri inkâr eden ve dostluğu çiğneyen nan­ körce sözlerini duydum" deyip kolumu kaldırarak ona vurmaya ha­ zırlanınca, birden ayağa fırladı ve zenciyi benîm yaraladığımı anlaya­ rak anlamını kavrayamadığım sözler sarf ettikten sonra, "Büyünün faziletiyle, yan taş, yan insan ol!" diye beni lanetledi. Ve hemen o anda, efendim, bu gördüğün hale geldim! Ne kıpırdayabiliyorum, ne bir harekette bulunabiliyorum; böylece ne ölü ne de canlı sayılı­ rım artık. Beni bu hale koyduktan sonra, hükmettiğim dört adayı da büyüledi ve onları oltasında göl bulunan dört dağa dönüştürdü; tebaamı da balığa çevirdi.
Sayfa 90
Bir yıl daha sabah akşam, bu tutumunu terk etmedi ve ben sürekli olarak ona katlandım; ancak bir gün ansızın yanına gi­ rince, karımı ağlayıp ellerini yüzüne çarparken buldum ve üzgün bir sesle şu dizeleri okuduğunu duydum: Sen gittin gideli ey sevgili, insanlardan soğudum, yapayalnız yaşadım. Çünkü sen gittin gideli kalbim sevmeyi unuttu. Ama bir gün döner de sevgilini ararsan, yalvarırım bedenimi kollarına alî Ve mezarının yanıbaşında bana da bir yer ayır! Eğer bir gün dönersen ey sevgili! Sesin, eskisi gibi adımı sevgiyle ansın! Mezarımda bana seslen! Ama sen yanıt olarak kemiklerimin birbirine çarpmasından doğan hazin sesten başkasını duyamazsın!
Sayfa 90
Sekizinci Gece Gelince Söze başlamış: İşittim ki, ey bahtı güzel şahım, büyülenmiş genç, Sultan'a şöy­ le demiş: Kafasını kesmek üzere zenciye vurunca, aslında boğazım deri ve et olarak kesmişim. Korkunç bir sesle haykınnca onu öldürdüm sandım. Karım olan yeğenim, bu sırada derin uykulardaydı; benim oradan ayrılmamdan sonra, uyanmış ve kılıcını alıp kınına sokmuş, kente dönmüş; sabaha kadar benim yammda yatmıştı. Ertesi gün karımın saçlarını kestiğini ve matem giysilerine büründüğünü gör­ düm. Sonra bana, "Ey amcamın oğlu, bu halime bakıp beni suçla­ ma! Annemin öldüğünü, babamın da kutsal savaşta şehit düştüğü­ nü yeni öğrendim; kardeşlerimden birini akrep sokarak öldürmüş^ diğeri de yıkılan bir binanın altında kalarak canlı canlı toprağa gö­ mülmüş; bunları duyunca, ağlayıp sızlamaktan kendimi alamadım" dedi. Onun bu sözlerini duyunca, bir şey görmemiş gibi davranarak "Ne yaparsan yap, seni durduracak değilim" dedim.
Sayfa 89
492 öğeden 451 ile 465 arasındakiler gösteriliyor.