Bizonların Tanrısı

Bizonların Tanrısı
@Socioanthropologist
Atalar dönemine ait eski öyküleri, şu ya da bu vesileyle ağızdan ağza ciddi ciddi anlatanların ve dileyenlerin aslında bunları kendi arzularına göre aktardıkları çoktan beri bilinmektedir. Ayrıca, Freudien okulun ileri sürdüğüne göre, bastırılmış arzular kendi doyumlarını folklorda, halk masallarında ve efsanelerde bulmaktadır; bunlara atasözleri, oyunlar, özdeyişler ve kimi tipik küfürler de katılabilir.
Reklam
Evli olmayan bir genç kadının gebe kalması ve çocuk yapması her zaman uygunsuz karşılanmıştır. Bu denemede tanımını yaptığımız çok serbest Melanezya toplumunda bile, yürürlükteki düşünce böyledir. Yeterince bilgi sahibi olduğumuz tüm toplumlar için de benzer şeyler söylenebilir. Antropolojik çalışmalar, evlilik dışı doğan çocukların, yasal çocuklarla aynı toplumsal davranışlardan yararlandığı ve aynı toplumsal yeri aldığı bir tek toplum göstermiyorlar.
İnsan tüm örgütlü davranışları içinde doğal donanımı için her zaman dış öğelerin etkisine uğramıştır. İnsanın psikolojik açıdan örgütlenmesi duygulara dayanır, diğer bir deyişle doğal eğilimlere değil, yavaş yavaş oluşan komplekslerin tutumuna dayanır. Teknik açıdan insanın katılımları her zaman yapay ürünlere bağlıdır: Araçlar, aygıtlar, silahlar, gereçlerin icadı, bunlar insanın doğal ve anatomik yapısını aşar. İnsanın toplumsallaşabilir olması politik, hukuksal ve kültürel işlevlerin her zaman karışımı ve uyuşmasıdır. İnsanları ortaklık kurmaya, birleşmeye iten ne onların heyecan tepkilerinin benzerliği, ne aynı uyarıcılara gösterdikleri tepkilerinin benzerliğidir, yalnızca yapay var olma koşullarının etkisi altında edinilmiş bir alışkanlıktır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
Önsel düşüncelerden kurtulma çabasının sosyolojide özellikle zor olmasının nedeni , duyguların çoğu zaman işin içine girmesidir. Gerçekten de bizler politik veya dinsel inançlarımız ve ahlaki tutumlarımız karşısında çok hassas davranırız ; fiziksel dünyaya ait şeyler hakkında bu kadar hassas olmayız ; sonuç olarak , bu duygusal nitelik inançlarımızı ve tutumlarımızı kavrama ve açıklama biçimimizi etkiler. Bunlara dair edindiğimiz düşünceler , tıpkı onlara yönelik nesneler gibi , bizim için çok değerlidir ve böylece herhangi bir çelişkiyi kaldıramayacak kadar güçlü bir otorite kazanırlar. Bunlara zarar veren her türlü düşünce düşmanlıkla karşılanır. Sözgelimi , vatanseverlik ya da bireysel saygınlık hakkında benimsediğimiz düşüncelerle örtüşmeyen bir düşünce söz konusu olduğunda, o düşüncenin dayandığı kanıtlar ne olursa olsun derhal reddedilir. Böyle bir düşüncenin doğru olabileceği kabul edilemez ; o düşünce hükümsüz ilan edilir ve duygularımız , kendini haklı çıkarma konusunda , kesin olduğuna inandığımız nedenler bulmakta hiç zorluk çekmez. Düşüncelerimiz bilimsel bir sınamayı bile kabul etmeyecek kadar güçlü ve etkili olabilirler.
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
Doğal seçilim ne kusursuzluğun ne de sonsuz sağlığın peşindedir. Beden sadece üremeye ve çocuk büyütmeye yetecek kadar yaşar. Türlerin hayatta kalması bireylerin üreme sonrasında uzun süre hayatta kalmalarını gerektirmez. Biz insanlar, üreme sonrasında, canlılığımız azalsa da uzun yaşıyoruz çünkü insanın evrimi, yavrusunun olgunlaşmak için uzun yıllara ihtiyaç duyacağı ve büyükanne ve büyükbabaların onların büyümesine yardım edecek kadar yaşayacağı şekilde sonuçlanmıştır.
Reklam
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
Medeniyet bir deneydir, insanlık tarihinde çok yakın zamanda ortaya çıkmış bir hayat tarzıdır ve benim ilerleme tuzakları dediğim şeye düşme eğilimindedir. Bir nehrin yakınlarında iyi topraklar üzerinde küçük bir köy kurmak iyi bir fikirdir, ama köy büyüyüp de kent haline gelince, iyi toprakların üzerine taş döşeyince kötü bir fikre dönüşür.
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
Sünnetli (Müslümanlar arasında yaygın bir uygulama) erkeklerin yoğunlukta olduğu ve fahişeliğin yaygın olmadığı yerlerde oranlar çok düşüktür. Erkeklerin sünnetli olmasının HIV bulaşmasını yüzde 60 oranında engellediği tespit edilmiştir.
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
İnsan uyarlanması (organizmaların çevresel gerilimlerle başa çıkma süreci) kültürle biyoloji arasında karşılıklı etkileşimi içerir. Bir örnek olarak, insanların düşük oksijen basıncıyla baş etmesinin dört tarzını düşünelim. Oksijen maskeleriyle donatılmış basınçlı uçak kabinleri kültürel (teknolojik) uyarlanmadır. Peru yaylalarında yaşayan yerlilerin, basıncın düşük olduğu yükseltilerde yaşama konusunda genetik avantajlara sahip oldukları görülmektedir. Ne ki, insanın yükseltilere uyarlanması kültür ve genlerle sınırlı değildir. Yüksek bir bölgede yetişmiş insanlar buralarda, genetik olarak kendilerine benzemekle birlikte, farklı yerlerde yetişmiş kişilere göre fizyolojik bakımdan daha etkindirler. İnsanın biyolojik esnekliği (değişme yeteneği) büyüme ve gelişme süresince böylesi uzun erimli fizyolojik uyarlanmaya olanak sağlar. Aynı zamanda dolayımsız fizyolojik uyarlanma yetimiz de vardır. Dolayısıyla yükseltilere giden alçak bölge sakinleri hemen solunumlarını sıklaştırır, deniz seviyesindekinin iki katına çıkartırlar. Sık soluma atardamar ve ciğerlerdeki oksijen miktarını artırır ve nabız atışı da hızlandığından kan dokulara daha hızlı ulaşır. Tüm bu çeşitlenmiş uyumsal tepkiler -kültürel ve biyolojik, iradi ve iradedışı, bilinçli ve bilinçdışı- tek bir hedefe yönelmektedir: insan organizmasındaki oksijen miktarını artırmak.
İbn Sina, bir insanın sevdalı olup olmadığını anlamak için daha önce Galen'in önerdiği şaşmaz bir yöntemi salık veriyordu: Hastanın bileğini tutun ve karşı cinsten birçok ad sayın; sonunda hangi adın nabzı hızlandırdığını bulursunuz. (...) Ne yazık ki İbn Sina, ilaç olarak iki sevgiliyi evlilik bağıyla birleştirmeyi öneriyordu; o zaman hastalık geçiyordu.
Bizonların Tanrısı tekrar paylaştı.
Japonların iddiasına göre, sarımsaklı yiyeceklerle baharatlı kimchee yedikleri için Korelilerin tenleri keskin bir koku salgılamaktadır. Japonlar, ülkede yaşayan azınlıkları davranış ve psikolojik özelliklerine göre de sınıflandırırlar. Olumlu bir şekilde uyumlu, çalışkan ve orta sınıf olarak sınıflandırılan çoğunluktaki Japonların aksine Koreliler, başarısız, suça eğilimli ve işçi sınıfı olarak damgalanır (Robertson 1992).
464 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.
Resim