Yazık, yazık bize ki asırlarca aldandık!..
Karanlıkta çizilen izleri görmek için,
Görüp yüz sürmek için,
Yazık, yazık bize ki bir çırağ gibi yandık..
Ne gökten necat geldi, ne bir parça merhamet.
Çalışan esirlere İsa, Musa, Muhammet,
Sade bir satır dua, bir tütsü, buhur verdi
Masal cennetlerinin yollarını gösterdi.
Ne beş vaktin ezani, ne Anjelüs çanları
Zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları.
Yine biz köleleriz, efendilerimiz var,
Yine her mel'un taşı yosunlanmış bir duvar,
Esir - efendi diye koymuş da adlarını,
İki bahtaa ayırmış arzın evlâtlarını.
Efendi işletiyor, esir işliyor yine.
Yine efendilerin gümüşlü sofrasından,
Kar gibi ekmeğinden, şarap dolu tasından
Kırıntı, artık bile düşmüyor işliyene.
Yine biz esir geçen her günün akşamında
Eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz.
Sayfa 177 - yapı kredi yayınları, 22.baskıKitabı okudu
Engin denizlerde yalnız
Yalnız, yalnız, hep, yapayalnız
Istırap çeken ruhuma
Acımadı hiçbir aziz.
Nice adam, pek yakışıklı!
Öldü hepsi, yerde şimdi:
Ve o sümsüksü şeyler, binlercesi
Hayatta kaldı, ben de tabii.
İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
En büyük kederler bizim için
Bizim için karşılıksız sevgiler
Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
Saygı değer annelerimiz incinmesin
Her yerim ayrı ayrı ölmeli
Yoksa ölüm yok bana dünyada
Bir kurşun beynime girsin
Bir bıçak