Gel çoraplarımı çek, meslerimi giydir, tütün tabakamı bul, sırtıma bez koy, ulan karı nerde benim kehribar tesbihim, öğleye şöyle bir mercimekli pilav kotar, yanında turşuyu ihmal etme ha...
Söylenir de söylenir.
O zavallı ihtiyarcık, kaynanam, yeryüzüne nasılsa düşüvermiş sessiz sakin bir melek, romatizmalı bacaklarını sürüye sürüye çıtını çıkarmadan bütün bu emirleri eksiksiz yerine getirir.
Bu nedir acaba?
Saygı mı, sevgi mi, korku mu?