Sevgili Dost,
Bildiği şehirlerden, bilmediği şehirlere, bildiği yüzlerden bilmediği yüzlere sığınmayı aklından geçirmemiş kaç insan vardır? Garların, terminallerin ve limanların dev mıknatıslara dönüştüğü saatlerde bedenlerini kaptırmayanlar, ruhlarının bir otobüs koltuğuna, bir gemi çapasına, bir lokomotif tekerleğine yapışmasını önleyebilmişler midir? "Başımı alıp gitmek istiyorum," cümlesi kim bilir hayatımızın kaç kilidini kurcalamış, açayım derken kaç yeni kapı örtmüştür üstümüze. Arkaya bakmamayı başarabilenler, acaba gittikleri yere başlarını götürmeyi başarabilmişler midir? "Tebdil-i mekânda ferahlık vardır" diyenler, aslın da "tebdil-i kan"ı mı kastetmişlerdir?
Sevgili Dost,
"Kalbimi alıp uzaklara gitmek istiyorum. Çünkü aklım hep kurcalanacak. "Kalbimi alıp çünkü kalbim değişen kanı karşılayacak. "Uzaklara" çünkü gazeteler mürekkep, radyolar ses, televizyonlar renk yapmak istiyorlar onu. "Gitmek istiyorum" çünkü gitmek, kalmaktan daha pullu. Bir gece kıyafeti gibi ışıl Işıl parlıyor teni. Bir gece, kıyafeti gibi soyuyor gurbetini.