Gördüm dalından koparıp gülü
Göğsüne bağlayan çalılar gördüm
Dışarda gezerken binlerce deli
İçerde nadide deliler gördüm Düşmüşler peşine zahmetsiz avın
Kelekler bilirim altları kavun
Sallasam yıkılır virane evi
İçinde nadide halılar gördüm Aç dudak çatlamış sararmış beniz
Ölü ya yaşıyor aldırma henüz
Duygusuz ve hissiz kişiler gördüm
Sen sarayda handa yaşarken
Ben hücre köşelerinde
Özgürlük için yaşarken öldüm..
Sonra aramıza
Şehirler, ülkeler belki
Dünyalar girecek hiç
Karşılaşamayacağız
Kader ağlarını örmeyecek
Bizi bir araya getirmek için
Sonra birimiz öleceğiz
Diğerimiz bunu hiç bilmeyecek..
Bilirim yalnızlık üşütür insanı
Kalp daima sevecek birini arar
Hatırlar bakışlarda kalan aklarını
Avuçları hafif terli, yanakları al al
Ağaçlıklı yollarda akşam dolaşmalarını
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten..