Onca felsefenin, insaniyetin, nezaketin ve haşmetli vecize-nin ortasında, yanıltıcı ve boş bir dış görünüşten, faziletsiz şereften, irfansız akıldan ve mutluluk barındırmayan haz-dan başkası yok elimizde.
Yeryüzünün kısa misafirleriyiz, az zamanda çok kötü şeyler yapar, kötü sözler söyleriz. Bunun için topluyken birbirimize iyi şeyler söylemek fırsatlarını kaçırmayalım.
“İyiliğin şerefi başkalarına düştü, bana yalnızca kötülük kaldı. Ama benim başkalarının sırtından geçinmekte gözüm yok, hırslı değilim. Gene de neden dünyanın bütün yaratıkları içinde yalnız ben namuslu insanların lanetine uğruyor, hatta insan kılığına girince tekmelerini yemeye mahkûm oluyorum, neden? Biliyorum, bunda bir sır var, ama nedense açmıyorlar bu sırrı bana… Belki öğrenir, meselenin ne olduğunu anlayınca da olanca sesimle bir Tanrı övgüsü çınlatırım, o zaman olumsuzluklar yok olur, ortalık sütliman kesilir. Bu, her şeyin, hatta gazete ve dergilerin sonu olur, çünkü kim alır onları bundan sonra? Ama er geç, biliyorum, ben de boyun eğerek katrilyonumu tamamlayacak, o sırrı öğreneceğim.”
“Zaten kurtuluş, kurtarıcının ölümünden sonra gelir. İnsanlar peygamberleri kabul etmez, onları öldürür, ama acı çekerek ölenleri severler, yok ettiklerini kutsallaştırırlar.”
Kuvvet korkusundan ezilmiş kölelerin yaltaklanıcı hayranlığını değil, özgür, içten gelme sevgiyi bekliyordun sen. Ama bunda bile insanlara hak ettiklerinden daha büyük değer vermiştin; yaratılıştan isyancı oldukları halde sadece köledir onlar.
Zamanımızda herkes kütleden sivrilerek bireysel bir hayat yaşamak peşinde… Oysa kişiliğini belirtmek için kendini geliştirmeye çalışan insan, bu çabalamanın sonunda ruhsal bir yalnızlığa düşer. Böylece dolgun, dört başı mamur bir hayat yerine manevi bir intiharla yüz yüze gelir.