Senin vücudun bin kubbeli hârika bir saraya benzer ki; her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine başbaşa verip, muallakta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha acibdir. Çünki o saray-ı vücudun, daima kemal-i intizamla (üstün bir düzenle) tazelenmektedir. Gayet hârika olan ruh, kalb ve manevî letaiften kat'-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir a'zâ, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler(atomlar), o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemal-i müvazene ve intizam ile başbaşa verip, hârika bir bina, fevkalâde bir san'at, göz ve dil gibi acib birer mu'cize-i kudret gösteriyorlar. Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tâbi' birer memur olmasalar; o vakit herbir zerre, umum o ceseddeki zerrelere hem hâkim-i mutlak(mutlak hakim) hem herbirisine mahkûm-u mutlak(mutlak mahkum), hem herbirisine misil hem hâkimiyet noktasında zıd, hem yalnız Vâcib-ül Vücud'a(varlığı kesin olana) mahsus olan ekser sıfâtın masdarı(faili), menbaı(kaynağı), hem gayet mukayyed hem gayet mutlak bir surette olmakla beraber, sırr-ı vahdetle yalnız bir Vâhid-i Ehad'in eseri olabilen gayet muntazam bir masnu-u vâhidi(allahın sanatını) o hadsiz zerrata isnad etmek(dayandırmak); zerre kadar şuuru olan, bunun pek zahir(açık) bir muhal belki yüz muhal olduğunu derkeder.