Samet Yalçın

Samet Yalçın
@TheLightCity
Sekizin Merkezi
İki seneye yakın bir süre önce "Ne dilediğinize dikkat edin" demiştim. Büyük büyük konuşup aynı şeyleri yapmak pek çok insanın yazısındaki acı dolu bir paradokstur. Ben de aynı hataya düşerek fazla iyisini hayal etme gafletinde bulundum. Kendime haksızlık etmeyeyim hayallerimin bir çoğuna ulaştım ama bazen kayıplar ve gerçekleşmeyen olasılıklar göz önüne geliyor ve soruyorum kendime; "Daha iyisi olabilir miydi? Daha fazlasını yapamaz mıydın?" Şimdi bir beylik laf daha edip büyük konuşacağım; asla keşke demeyin. Çünkü keşkeler bizi döngüde tutan tuzak butonları gibidir ve her bastığınızda sonunda kendinizi aynı yerde bulacağınız göz boyayan renkli düşsel bir yolculuğa çıkarır. Bu yüzden sekiz rakamına yüklenen anlam hep boş helmiştir bana. Belki farklı bir yerde diğerinin hemen altında, belki daha büyük bir çember çiziyorsunuz ama en sonunda yine eski döngünüzün olduğu yere, iki çemberin kesiştiği merkeze dönüyorsunuz. Bu yüzden pişmanlıklarınızı kendinize saklayıp sekiz rakamından uzak durun. İki'den de. Çünkü o da yeni kedimizin ismi telifini alırım sürünürsünüz eheh.
Reklam
O tüm benliğiyle bu savaşın bir parçasıydı ve savaş, Nirn demekti. Bu uçsuz bucaksız topraklarda asla ömrü yetmeyecekti her yeri görmeye. Ama gittiği her yerde mazide, halihazırda ya da tohumları yeni ekilen savaşlar görüyordu. Her girdiği orman tekinsiz yaratık ve çetelerle doluydu. Nirn buydu, büyük bir savaş alanı. -Pişmekte olan bir hikayeden. Gerçekliğin dokusundaki ince bir yırtığın ötesinde gördüklerim bazen çarpık ve kara , bazen de meleksi bir güzellikte. Hepsini sahiplenebildiğin kadar sen olursun. Bunu unutma genç 1k kullanıcısı. Reddettiğin her gerçek bir gün seni yalanlarla dolu bir çıkmaza sürükleyen fırtınaya esen tatlı bir yeldir. Zorluklarla başetmeyi seçseydim nasıl olurdu diye düşünüyorum bazen. Muhtemelen saçmalıyorum ve her şey daha kötü olurdu ama belki, sadece belki bu kadar kötüye evrilmezdi hayat. Savaş sadece hikayelerde güzel evlat eheh
Kaltak (Elizabeth Wurtzel)
Oh boii tırmalarcasına anlatılan insan doğası... Kesinlikle çok sevdim. Feminizm şeyleri belki ama onu da anlamak lazım

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ciddi ciddi yazma işine geri dönmeye karar vermek üzereyim bu aralar. Madem başa döndük her şey eksiksiz olmalı. Üç farklı medeniyeti anlatan bir kurgunun izindeydim en son. Aynı zamanda farklı çağları yaşayan medeniyetleri. Pek de bizim gerçekliğimizin uzağında değil aslında bu. Hepimiz aynı anda farklı çağlarda yaşıyoruz. Kimimiz zincirlerle zaptedilmişken kimileri bu zincirleri umursamazca kırıp atmış. İnsan doğası o kadar karmaşık ki herkesin zamanı ve algısı kendine özgü. Benimki de öyle. Ve şimdi dönüp bakınca arkada gördüğüm şey hastalıklı ve kötücül biri. Üç medeniyetin de başına bela olan kötülüğün hikayenin en güzel kısımları olmasına şaşmamak lazım. Kötü bir insan olsanız bile bunu kağıtlarda tutun, enstrümanınıza gizleyin. Sanırım yazmayı bırakınca kötü adam hikayelerini, karakterlerim tekrar bana musallat oldu. Edebiyata bu yönden bakan birini gördünüz mü daha önce? Hikayesindeki her sayfayı radyoaktif atık torbası olarak kullanan birini? Tabi ki bu yazılan şeyin özel oluşunu ya da değerini etkilemiyor benim açımdan. Ama ilk kez görüyorum ki yazmak bana çok faydalıymış. Okumak da öyle. Özlenen şeye dönmek ise en güzeli.
Penrose merdiveni denen şeyi duymuşsunuzdur. Hepsi birbirine çıkan merdivenlerden oluşan bir paradoks. Geçen sene bu merdivende yeni bir tura başladım. Tırmanış çok zorlu ama keyifli oldu. Çünkü bir üst katta hedeflenen çok büyük şeyler vardı. Fakat yerçekiminde bir gariplik ve ufak bir baş dönmesinden sonra kendimi bir sonraki merdivende buldum. Aşağı iniyordum ama farkında değildim. Yola devam ettim. İniş çok hızlıydı. Ayağım takıldı ve aşağı yuvarlandım. Kalktığımda başladığım yerde olduğumu fark ettim. 1 yıl öncesini hatırladım. Değişim rüzgarları esiyordu. Büyük kararlar alıp hepsini teker teker gerçekleştirmiştim korkusuzca. Okuma alışkanlıklarım bile değişmişti. Amerikan Tanrıları'nı alacaktım en sonunda. Ama her şey kumdan kale gibi toz oldu bir anda. İşin güzel yanıysa yarın Amerikan Tanrıları'nı hediye edecek arkadaşım. Sanırım her şey yeniden başlıyor. Ama bu sefer merdiveni tırmanmak yerine usulca aşağı bırakacağım kendimi. Döngüyü yıkacak ve en sevdiğim şeyi yapacağım; yolculuk.
Reklam
'Cause when I look at me, I don't see what they see I feel ashamed, greedy And lately I've been contemplating Escaping to get away and go wherever this road takes me It's making me crazy, what's in my head?
Wheel of time serisine hiç başlayamadım. Ve bu bir takıntı haline geldi. Başlamak istemiyorum o seriye çünkü hep o gizemli devasa kulliyata olan saygımı koruyayım, korkayım ondan diyorum. Yoksa bu bir yanılgı mı? Kendimi mi hapsediyorum bu karanlık düşüncelere? Oysa tarihin alanında en iyi iki eserinden biri... İnsan bazen uzaklaşmak istiyor ama sonunda elde ettiği okunmamış daha fazla sayfa oluyor. Sanırım sorun bende; çok tembelim.
Amerikan Tanrıları
Son kitapçı seferimde elimde iki kitapla gezerken geldin aklıma. Malum, senden uyarlanan dizi 1 hafta sonra başlayacaktı. Belki süre azdı ama bilirsin; mesele son anda gelen hız ve yetenekse benden iyisi yoktur. Hemen top sakallı görevli abiye sordum seni. "Ooo çok iyi kitaptır" dedi ve hemen bizi peşine takıp sen ve kardeşlerinden oluşan bir yığının önüne getirdi. Demek dizi öncesi seri üretim ve tanıtımlar başlamıştı sizi gerçek Amerikan tanrıları ne iyi biliyorsunuz siz işinizi... Sonra seni alıp bana uzattı. Görevli işinin başına döndü, Tugay ise Nejat İşler otobiyografisini kurcalamaya başladı. Benim tüm dikkatim sendeydi. Tatlı kapak tasarımını inceleyip hemen ilk sayfanı gözden geçirdim. Sonra arkanı çevirip yazıyı okudum. Gözüm bir an alta kaydı ve 32TL'lik etiketi gördüm. Belki Neil usta o kadar istemezdi bizden fakat paranın tanrıları bekliyordu kasada salyalarını akıtarak. "Bir dahaki sefere" deyip bıraktım seni yerine. Ertesi gün yatacak yüklü faturam olmasa şimdi benimdin. Ama beni de başka güçler kontrol ediyor biliyorsun. Elimde iki incecik mücevher kitapla kasaya yürüdüm ve senden uzaklaştım. İki çok güzel kitabım oldu ama seni unutmadım tatlım. Kısmet olursa seni yarın alacağım, belki de haftaya. Ama bu filmin sonunu ikimiz de biliyoruz dostum :)
Someday/Bob Seger
Someday, I know I'll find that road. And I, Will pay back all I've owed. Somehow, I'll bear that heavy load. Someday...
I got blue wheels on a Harley blades And a trail in the sunrays Me and this lady, man It's like church on a Sunday I'm up from my rocker But rock and roll is my papa Raised me up on this gasoline Billy Jean was my mama
Reklam
Derler ki önemli olan sonuç değil süreçtir. Varacağın yer değil yolculuktur. Sonuca asla ulaşamadım ama sanırım fark etmeye başladım. Bazen amaçtan sapmak hiçte kötü bir şey degildir. Yolculuk seni olmak istediğin değil olman gereken yere götürür.
Aşk Acısı ve Yanılmanın Hissi
Yazarlar özgün olmak ister, benim gibi amatörlüğünden sıyrılmaya çalışanlar, tarihe adını yazdıran efsaneler ya da tutunamayanlar. Bir çoğu buna çeşitli önlemler alır. Tabi ki bu konuda da şaşırtmayan dostunuz Mr. Y tamamen özgün bir evren kurma yoluna çok yanlış yerlerden girdi. Asla hayallerinizi gözleriniz açık kurmayın. Karanlıkta beyniniz size aittir. Ama gözleriniz açıkken siz düşünmeye çalışırken yaramaz bilinçaltınız size oyunlar oynar. Ve bu hiç hoş değil. Hikayemin geçeceği haritayı çiziyordum. Şehirler, sıradağlar, ormanlar, rift vadisi bile vardı. Hatta haritanın etrafına hikayede yer edinecek çeşitli canavarlar ve hayvanları bile çizdim. Haritayı Luvr'a versem sergilenir siz düşünün. Sonra o sevinçle düşünürken müthiş bir isim geldi aklıma. Kısacık ama bir o kadar dev bir isim gibi hissediyordum. Aylarca bu harita üzerinde o isimle beraber bir sürü içerik kurguladım, dinler, degerli objeler filan her şey harika gidiyordu. Sonra çok merak ettiğim bir PC oyununun tanıtımını uzun zaman sonra tekrar okudum ve yıkıldım. Benim dünyamın adı o oyunun dünyasının adıymış. Asla bulunmamış gibi gelen o isim milyonlarca kişinin bilgisayarındaymış. Ben de evreni sildim ve yok ettim. Aşk acısı gibi bir şeydi. O günden beri bana ruhsuz bir seri katil gibi bakarlar. Çünkü bilinçaltımı ailesinin gözlerinin önünde işkenceyle kıymaya çevirdim.
Leonard Cohen - Nevermind
I was not caught Though many tried I live among you Well disguised
Tolkien'ın mektubundan
Bana en çok benzeyen karakterim “Faramir” – ancak tek bir eksiğim var, tüm karakterlerimde olup da bende bulunmayan şey, cesaret.
Bir çok fizikçi geçmiş, gelecek ve günümüzün aynı anda var olduğuna inanır. Bir çoğu da paralel evrenlere, ya da evrendeki sınırsız olasılığa. Bu konuda hiç düşündünüz mü? Peki ya gece gördüğünüz rüya sizinle aynı anda var olan alternatif versiyonunuzun yaşamından bir parçaysa? Ya gelecekle ilgili içinize doğan his sizinle aynı anda bunu yaşayan gelecekteki sizin zamanda iki yöne doğru hareket eden zihinsel dalgalarıysa? Aynı zamanda anılarınız da geçmişteki sizin yaşadığı ansa? Peki ya şunu hiç düşündünüz mü; Ya en sevdiğiniz yazar kitabını yazarken başka bir evrende farklı hayatlar yaşayan gerçek insanları ve onların ilişkilerini hissederek yazıyorsa ve biz bunu ilham olarak adlandırıyorsak? Bilim, sanat dallarının en epik ve şairane olanıdır. İki galaksiyi birbirine çeken yer çekimi bizi Dünya'ya bağlıyor. Bir şeyler bizi hayatta tutmaya çalışıyor ve sebebini anlıyorum. Biz olmasak anlayacak anlatacak kimse kalır mıydı?
Puan
Okuduğum kitapları puanlandırma sistemim: 1- Dinlenme tesislerindeki romantik kitap seviyesi. Muhtemelen kitabı yarısına gelmeden yırttım. 2- "Ama bu ne ya" seviyesi. Muhtemelen pisman etmiştir ya da yanlış zamanda başlamışımdır. 3- Tirteyerek, zorlayarak bitirdiğim kitaplar. 4- Vasat, basit kitaplar. 5- Genel olarak iyi ama bir şeyler eksik ama ya. 6- Güzel kitap sevdiim. 7- Harikaydı hemen bu kitabı Faruk'a zorla okutmalıyım. 8- Yazar bey siz bir dahisiniz ben böyle bir şey görmedim 9- Benim için dünya tarihinin en iyi kitapları yer alır bu seviyede. İki Şehrin Hikayesi, Silmarillion ve Suç ve Ceza ilk üçtür ve yerleri eşittir. 10- Böyle bir kitap yok. Belki asla olmayacak ama belki de bu bir kitap değildir. Ne olduğunu hala arıyorum ve izini bulmak üzere hissediyorum.
Reklam
Ayrılıklar ve Kitaplığıma uçan tekme güncellemesi
Son zamanlarda fark ettim ki gavurun franchising dediği şeye ve aynı yazarın kitaplarını okuma konusunda çok takıntılıyım. Artık aynı yemeği farklı baharatlarla yemeyeceğim. İlk önce seni bırakıyorum G.R.R.Martin. Sonra sen Robert Jordan. Brandon Sanderson, seni sürekli ertelediğim için üzgünüm. Uçar, Salvatore, Lovecraft, Rowling... Sizlere de veda ediyoruz. Sadece Tolkien'den vazgeçemem. Daima o kitaplığımın zirvesinde olacak. Kimse onu indiremez. Ama alt katları yeniden doldurmam gerekecek. Ayrıca Neil Gaiman'la tanışmanın vakti geldi. Bu değişim kafası beni nereye götürecek merak ediyorum :)
Olasılıksız
Kitap yoksunluğu yaşadığım bir zamanda arkadaşımın elindeki en musait kitap Olasılıksız'dı ve tamamen mecburiyetten aldım. Keşke bu kitapla farklı bir zamanda karşılaşsaydım. Hiçbir kitap 3. sayfasında bırakılmayı hak etmez. Ama hayatım boyunca bu kadar bunaldığımı hatırlamam. Üstelik burada bu kadar sevilen bir kitap ve bu itirafı yapmak bu yüzden çok zor (vurmayın). Ama kesinlikle ikinci kez o siyah beyaz şeyle yüzleşeceğimi umut ediyorum. (Just a feeling)
Karakterim değişiyor. Biriken sigara dumanı yüzünden evde ölü bulunmaya giden bu yolda beni durduran şey ne? Neden felsefi altyapısı olan dram dizileri yerine Gilmore Girls izlemek istiyorum? Bir sıkıntı var. Bir şey tetikledi bunu. Huzurlu karanlıktan dışarı çıkmak istemiyorum. Çünkü ışık fazla güçlü. Bir yazarın dediği gibi "Karanlık ve ışık birbirine benzer, ikisine de ne kadar yaklaşırsanız o kadar körleşirsiniz". Olasılıklar evreninde yaşamanın sorunu da bu. Tek bir kareden yıllarca sürebilecek bir rüya ya da kabus yaratabilirsiniz. Ana fikre gelirsek, ne dilediğinize dikkat edin, çünkü kendinizi pişman edebilirsiniz.
Maria<3Klaus
İlköğretimdeyken öğretmenim bir kitap vermişti. Öğretmen dediğime bakmayın, kendisi klasik olarak dünyanın en kutsal mesleğini yapıyordu falan ama bundan daha fazlasıydı. Şu anki iç dünyamı Raskolnikov'dan daha çok etkilemiştir. Kendisi bir kaç yıl önce vefat etti. Hayali bizim efsanevi kariyerlerimizle tesadüfen karşısına çıkmamızdı. Bunu asla yapamayacağım ama o kitabı hep saklayacağım. Kitabın adı Lütfen Ağlamayın. Saatlerce google araştırmasında zar zor bulabildim. Artık unutulmuş bir kitap ve muhtemelen dünyadaki son nüshalarından biri bende :) hiç daha havalı hissetmemiştim.
Bilim ve hayal gücüne merakınız daha küçük bir çocukken başlar. Her an hayatınızın parçası olarak ilerler. Bir gün öğretmeninizin hikaye yazmanızı istediği an okun yaydan çıktığı andır. Yazarsınız, yazarsınız... Artık arkadaşlar arasında bir alışkanlığa dönüşür yazmak. Ama siz büyüdükçe hikayeniz küçük kalır. Bu yüzden okursunuz, okursunuz ve daha fazla yazarsınız. Uzun yıllar sonunda bilim ve sanat sizi kendi içine hapsetmiştir. Siz büyüdeki bilimi, otomobil lastiğindeki sanatı görüyorsunuzdur. Ama anneniz bir gün gelir ve "Oğlum bir sürü kitap oldu hala ne diye kitap alıyorsun? Ders kitapların var ya" der. Ve aradan yıllar bile geçse buna bir cevap veremezsiniz. En azından ben veremedim. Verebilsem bu cümle yerine o olacaktı :)