Matt

Bana kalırsa, önce şu iki ayrı sorunu çözmek gerek: Hiç doğmadığı halde her zaman var olan nedir? Hep geliştiği halde hiç var olmayan nedir? Birincisini, düşünüşün yardımıyla akıl sezer; çünkü o her zaman aynıdır. İkincisine gelince, onu kanı ve akla dayanmayan duyum tasarlar; çünkü o doğar ve ölür; ama hiçbir zaman gerçekten var değildir. Bundan başka, doğan her şey bir neden zoruyla doğar; çünkü ne olursa olsun herhangi bir şey nedensiz doğamaz.
Reklam
Açılmaz kapıları açmanız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırakın öyleyse iki dünyayı birden: Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!
İnciyi isteyen dalgıç olacak; Varı yoğu dosta verip dalacak. Canı avucunda, nefesi göğsünde: Ayağı baş, başı ayak olacak!

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! Bir ışık daha var, bu ışıklardan başka. Hiçbir yaptığınla yetinme, geç öteye: Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.
Duruyarlardı ve ben kalabalığın biraz seyreldiği cadde kenannda çılgın gibi koşuyordum; ama gerçekte yürüyen onlar oluyor, bense yerimde sayıyordum. Çünkü hiçbir şey değişmiyordu; çevreme baktıkça bir yanda aynı evleri, öte yanda aynı barakaları görüyordum. Belki hepsi yerli yerinde duruyordu da, sadece benim ve onların içinde, her şeyi dönüyor gösteren bir baş dönmesi vardı.
Reklam
Hiç kimseniz ve hiçbir şeyiniz yoktur, elinizde bir valiz ve bir kitap sandığı, çevrenize karşı ilgi duymaksızın, dünyada dolaşır durursunuz. Hayat mı bu!
Eskiden insan biliyordu (ya da belki de seziyordu) ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır. Çocuklann içinde küçük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı. Kadınlar, ölümü kucaklarında, erkeklerse göğüslerinde taşırlardı. O vardı işte ve ölüm, onların her birine garip bir ağırbaşlılık, sakin bir gurur verirdi.
Görmeyi öğreniyorum. Bilmiyorum neden, her şey içimde daha derinlere işliyor, her zamankinden daha derinlere. Bir içdünyam varmış da bilmezmişim. Her şey şimdi oraya gidiyor. Orada neler olup bittiğini bilmiyorum.
Zira, Tanrı şayet yaptığının tam tersini yaparak da eşit oranda methedilmeye değer olsaydı, yaptıkları için O’nu methetmeye ne gerek kalırdı? Şayet geriye yalnızca despotik bir kudret kalacaksa, irade aklın yerini tutacaksa ve şayet tiranların tanımına uygun olarak en kudretlinin hoşuna giden şey doğru ise, Tanrı’mn adaleti ve hikmeti/bilgeliği nerede kalır?
Tanrı hakkında sahip olduğumuz en kabul gören ve en manidar mefhum, şu terimlerle yeterince iyi ifade edilmiştir: Tanrı mutlak surette mükemmel bir varlıktır*; ama bundan çıkan sonuçlar yeterince göz önünde bulundurulmaz. Bu sonuçlara derinlemesine nüfuz etmek için, tabiatta bambaşka mükemmelliklerin de var olduğunu, Tanrı’nın bu mükemmelliklerin hepsini birden taşıdığını ve her birinin en yüksek seviyede yine O’na ait olduğunu hesaba katmak gerekir. (*Skolastik felsefede Tanrı “ens perfectissimum” (Lat.), “en mükemmel varlık” olarak tanımlanmıştır.)
Reklam
İzin verin size Lichtenberg'den bir pasaj zikredeyim: "Dünyada kitaplardan daha tuhaf satış metalarına rastlamak galiba imkânsızdır: Anlamayan kimseler tarafından basılır, anlamayan kimseler tarafından satılır, anlamayan kimseler tarafından okunulur, hatta tetkik ve tenkit edilir; ve şimdilerde artık onları anlamayan kimseler tarafından kaleme alınmaktadır."
— Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilirmisin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan,
Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.
-Bir şey yapmadım ne demek? Yaşadınız ya! Bu sizin yalnız başlıca işiniz değil, en parlak, en onurlu işinizdir
128 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.