“…
Şu aşağılık dünyada ya onun aşkını istiyordum ya da hiç kimsenin. Başka birinin beni etkilemesi mümkün müydü acaba? Gelgelelim, ihtiyarın o kuru, çarpıcı gülüşü, o uğursuz gülüşü yok mu; aramızdaki bağı kopardı.
…”
“…
Yalnız seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir an lamım olamaz. Sev beni.
Yaşayacağız.
Her şeyimi sana borçluyum. Sana rasladığım
sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttun
elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım.
Aşk büyüdü, aşk!
Sen hastanedeyken her gün yazacağım sana.
Seni nice sevdiğimi anlatacağım.
…”
“…
Her şey gibi kelimelerin de kendi neden, nasıl, niçinleri vardır. Gösterişli olan kimileri tumturaklı bir havada bize seslenirler, sanki büyük işler için yaratılmış gibi kasılırlar, ama sonun da hafif bir yel bile olmadıkları, bir değirmen kanadını bile döndüremedikleri ortaya çıkar; sıradan, alışıldık, her günkü kelimeler olan diğerleri ise kimsenin öngöremeyeceği sonuçlara yol açar, bu iş için doğmamışlardır ama yine de dünyayı alt üst ederler.
…”
“
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
…”