Yıllar önce vazgeçtim ülkem için kaygılanmaktan. Aldığı her toplu kararla beni hayal kırıklıklığına boğan halkım sayesinde, ülke sorunlarını zerre umursamayan asosyal yavşağın teki oldum çıktım.
Yorulan iki cengaver gibi bir süre birbirimize sarılıp dinlenmek istedik belki de. Olmadı. Sarıldığımız yerlerimizden iyice yaktık birbirimizin canını...
Bir insana, daha da beteri bir çocuğa ölmeyi isteyecek kadar acı çektirebilen insanlarla birlikte yaşıyoruz. Ve bu belki de acının kendisinden bile acı. Çare ne peki? Belki delirmek. Ağız dolusu küfretmek belki. Belki unutmak, belki de bunlardan hiç bahsetmemek...
Demem o ki, ben şimdi sana kalk gel demem. Beklerim hep ama gel demem. Diyemem. Çünkü öyle öğrendim. Canım çok yanıyor şu an. Şimdi gelsen, sarılsam sana, yapıştırsam başımı göğsüne ağlamaktan ortalığı ayağa kaldırırım. Ama gel demem.
Öfkeliyim evet. Genelde öfkeliyim. Çünkü çok ayıp ettiler bana.Açık verdim çünkü en baştan,her şeye inanabilen bir salak olduğumu hiç saklayamadım.Ve tanıdığım neredeyse herkes bu özürümü acımasızca kullandı. Ve sen de, üzgünüm ama sen de farklı değilsin...
"Susun! Çünkü bana söyleyeceğiniz her şeyi ya daha önce birileri söyledi ya da bir yerlerde okudum. Nasihat kafa karışıklığına iyi gelir; merhamet acıya, şefkat öfkeye... Ve ben o kadar çok şey görüp geçirdim ki, ne nasihate ihtiyacım var artık ne merhamete ne de şefkate. Çünkü tahammülüm kalmadı artık. Çünkü hiçbiri gerçek değil. Gerçek olan tek bir şey var; Şu an burada olmak zorunda olduğum için olmak istediğim yerde olamıyorum ve bir gün burada olmak zorunda kalmadığımda olmak istediğim yerde olacağım. Bedenimle ya da ruhumla. Bilmiyorum. Bir gün olacak ama bu. Anlayabiliyorsanız bunu içi nizden anlayın. Anlamıyorsanız da, susun ... "