Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vildan Soylu

Ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi, o kitabı kendim okurum. Sonra, o kitabı benim gibi zevkleri için okumuş kimselerle konuşmaktan da hoşlanırım; sizin eleştirmecilerinizle değil, kendilerini bırakıp okuyanlarla konuşurum...
Sayfa 226
Reklam
Bir kitap eğlendirmek için, kelimenin sanattaki mânâsiyle eğlendirmek, zevk vermek için yazılıyor; sonra bir adam çıkıyor, kitap okumayı kendisine iş edindiği için o kitabı okuyor, belki beğenmiyor, sıkılıyor, her sayfayı okurken: "Ben bunun üzerine ne söyliyeceğim? ne söylemeliyim?" diye düşünüyor, kendisini zevkine de, sıkıntısına da bırakmıyor, yani durumu, sanat eseri karşısında asıl gereken durum olamıyor... Öyle bir adamın söylediğinin ne değeri olur?.. Siz tiyatroya gidiyorsunuz, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz, sahnede olanlara yarı inanıyorsunuz; eleştirmeci gidiyor, gazetesine vereceği yazıyı düşünüyor. Tiyatro eseri karşısında, sorarım size sizin durumunuz mu doğrudur, onunki mi?
Sayfa 225
Kitap daima pahalı bir şeydir, en ucuz satıldığı zamanlarda dahi pahalıdır edebiyatı gerçekten sevenler bunu bilirler, bir yığın kitap alırlar, içinden ancak bir ikisini okur, onları beğenirler. Ama kendi sevebilecekleri kitapların basılabilmesi için bu masrafı göze almaları gerektiğini anlamışlardır.
Sayfa 218

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Bizde çıkan kitapların çoğu değersiz şeyler, bizim için okumak bir ihtiyaç ama biz o ihtiyacı Avrupa dillerinde yazılmış kitaplar okuyarak gideriyoruz" diyenler var. Ben de, ne yalan söyliyeyim? onlardanım, Fıransızca roman, dergi alırım da Türkçelerine para vermem. Bizler de ne yaptığımızı bilmi yoruz. Türkçe yazılmış kitapları değersizdir diye almamakta onlara ilgi göstermemekte devam edersek bizim edebiyatımız gelişebilir mi? Bizde hiç kitap okumıyanlar kadar yalnız başka dillerde yazılmış kitapları okuyanlar da edebiyatımızın gelişmesinden, bizde yazarlığın bir meslek olmamasından sorumludur- lar, onların da suçu vardır.
Sayfa 218
Vicdan azabı gibi şu sözler benim için. Gene de haklı, bin kere haklı...
Doğrusunu söyliyelim, bizim okur-yazarlarımız, aydınlarımız, yani bu yazıyı okuyan siz, yazan ben, bizim bütün benzerlerimiz kitap almanın, kitaba para vermenin boynumuza borç olduğunu bilmiyoruz. "Efendim, ortada pahalılık var, aldığımız para ekmeğimize zor yetişiyor, kendimize üst baş yapamıyoruz, bir elbiseyi dört yıl giyiyoruz, kitaba nasıl para ayıralım?" gibi sözler söylüyoruz. Masal bütün bunlar! Evet, yıllardan beri pahalılık var, geçim zorlaştı, ama biz bütün eğlencelerimizden vazgeçtik mi? Elbette azalttık eğlencelerimizi, büsbütün bırakmadık. Onlara para bulduğumuz gibi kitaba da bulabiliriz.
Sayfa 217
Reklam
Bazı insanlar benzerlerinin hatta en yakınlarının kurbanı olmak için doğuyorlardı.
Bir insan aşk hakkında hiçbir fikri olmadan sevebilir ve bu sevgiyi muzaffer veya mağlup bütün ömrünce peşinden sürükleyebilir. Halbuki dünyada içinden çıkmak için hakikaten cevap vermemiz lazım gelen o kadar mesele var... Onların yanında benim bu biçare şeylerle uğraşmam gülünç oluyor.
"Niçin her zaman uyanık değiliz", diyordu. "Niçin canlı bir vücudu, bir tahta bir taş yapan o rüyasız uykular gibi, etrafımızdan habersiz yaşıyoruz. Bu zenginlik içimizde iken, küçük tasaların, zavallı hesapların uğrunda ömrü harcamak ne kadar kötü."
Sade ölüler mi, yaşayanları da ancak bu suretle anlayabilirdik, "Onları kendimizden ayırmamız neden sanki? Niçin her canlı mahlukla bir duvar arkasından konuşmağa çalışıyoruz. Eşyaya bile geçirdiğimiz o sıcaklığı insanoğlundan esirgiyoruz? Hatta asıl olan yaşayan ve duyanla birleşmek değil midir?"
Hakikatte ömrümüz bu cinsten bir yığın ölümlerle dolu idi. Ölmüş saatlerimiz, günlerimiz, senelerimiz olduğunu, yıllarca farkına varmadan bir hiçin sarraflığını yaptığımızı, yaşamadan yaşadığımızı kim inkâr edebilirdi. "Hatta öyleleri var ki bir kere olsun ruhlarının gerçeğine doğmadan ölürler..."
Reklam
Tıpkı o hindi gibi." diyordu. "Nasıl onu ancak sofrada yani kendisi olmadığı zaman tanıyorlar ve tadıyorlarsa, beni de öyle, kendilerine benzediğim zaman, kendim olmadığım, kendimi ve düşüncelerimi inkâr ettiğim zaman seviyorlar. Sofrada seviyorlar. Şaka ettiğim zaman seviyorlar. Ciddî işlerini artık benden gizliyorlar."
Sayfa 211
Okursanız bu yazıları, aralarında bir birlik, bir bütünlük var mı? Birbirini tutuyor mu? Pek araştırmayın orasını. Bunlar da günlerin, birbirine uymaz günlerin getirdikleridir, kimi bir yana eğilir, kimi öte yana. Hepsini de inanarak, bir doğruyu söylediğimi sanarak yazdım. Sonra o doğrular beni bırakıp kaçmış olabilirler. Niçin koşayım arkalarından? Onların yerine de başka doğrular geldi. Yel alıp götürecek bütün bu yaprakları. Hepsi de dağılıp çürümeden önce bir kişinin gözü bir tanesine bir an takılırsa... İşte budur bir yazarın beklediği.
Sayfa 164
Nurullah Ataç'ın Orhan Veli hakkında yazdığı bir yazı.
O küçücük kitabı karıştırırken bir üzünç çöküyor kişinin içine: bir şair yaşamış, sevmiş sanatını, uğraşmış, anlamıyanların gülmelerine, kaba, bayağı sözlerine karşı koymuş, bütün bıraktığı işte bu... Küçümsemiyorum o eseri, bilmiyorum değerini, bizim şiir, sanat anlayışımızı, dünya görüşümüzü tazeliyiverdi. Ama Orhan Veli yaşasaydı daha çok şeyler verebilirdi. Günden güne olgunlaşıyordu; hem olgunlaşıyor, hem de sanattaki devrimciliğinden ayrılmaksızın, özüne hıyanet etmeksizin değişiyordu. Yaşlandıkça uslanan, şu içsiz, sevgisiz, inansız, kendi kendilerine araştırmalara girişmekten korkan, yerleşmiş kanılara bağlanıp sağlıklarında yok oluveren kimselerin uslanmak dedikleri pısırıklığa düşecek insanlardan değildi o. Yaşasaydı düşüncesi günden güne zenginleşecek, genişliyecekti. Kendi sanatını savunmak, kendi değerini belirtmek için başkalarını küçültmeğe kalkışanlardan da değildi.
Sayfa 202
Düşüncemizi kendi haline bırakmalıyız, Keziban; değişecekse değişsin; değiştiğinin farkına varmadan değişsin... Hani samimilik, özdenlik deyip duruyorlar: hiç değişmiyen, hep bir örnek düşünen kimselerin özdenliğine inanamam; karşılarındakilerden, belki kendilerinden bile sakladıkları, kovmak istedikleri düşünceleri vardır.
Sayfa 143
Göz korkunç bir şahit, değil mi? Yahut korkunç ayna... Her şeyi, ifşa ediyorlar. Hele hislerimizi gizlemek isteyince bakışlarımız nasıl değişir? Kaskatı olurlar. Ve biz gizledik sanırız.
891 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.