Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yasemin Ada

Yasemin Ada
@YSMNW
187 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
Ölmek istiyorum ,dedim burnumu çeke çeke . Bıktım artık . Yaşam , küfemde taşıyamayacağım kadar ağır bir yük oldu.
Sayfa 130 - Kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsan ne yaşarsa yaşasın en çok kendi etkilenir. Üzgün olduğunuz zamanlarda birileri gelir ve sizi anladığını, en az sizin kadar üzüldüğünü söyler, külliyen yalandır bu. Hiç kimse sizin acınıza sizin kadar üzülemez.
Herkes bilir ki hayat , yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim...
İnsan bir zaman tüketicisidir. Üstelik bize ayrılan bu zaman oldukça sınırlıdır da. Ama yine de çoğumuz yapmak istediklerimizi sonsuza dek zamanımız varmışçasına erteleriz. Yaşamımız boyunca yitirdiğimiz bazı şeyleri yeniden elde edebilir ya da yerine başka şeyler koyabiliriz. Ama tükettiğimiz zamanı asla!
Reklam
Yalnızlık
Çok yalnızım, mutsuzum Göründüğüm gibi değilim aslında Karanlıklarda kaybolmuşum Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara Kimse duymuyor çığlıklarımı Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım Ümidimi yitirmişim Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye Veda edeceğim.
Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdır. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.
Mata Hari
Çiçekler hiçbir şeyin kalıcı olmadığını öğretir bize; ne güzellikleri kalıcıdır ne de solgunlukları; çünkü sonradan yeni tohum verirler. Mutluyken de üzgünken de hatırla bunu. Her şey geçip gider,yaşlanır, ölür ve yeniden doğar.
"Zira bizler, gerçek hayatla bağını bir şekilde koparmış, yarım yamalak yaşayan insanlarız.." -Fyodor Dostoyevski,
“Herkesin Bir umudu vardır, Bir savaşı, Bir kaybedişi, Bir acısı, Bir yalnızlığı, Bir hüznü… Çünkü herkesin bir gideni vardır… İçinden bir türlü uğurlayamadığı…” Turgut Uyar
Reklam
Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum Bir deniz kenarı mı olur Bir dağ başı mı olur Kaçsak bu kalabalıktan Bir yer bulsak kendimize Düzenli yaşamalardan uzakta Bir yanımızda şehrin ışıkları Bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar Orada hiç yemesek hiç uyumasak Hiç düşünmesek yarını Sonra unutsak sıkıntısını günlerin Gecenin karanlığını Sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa Her nefes alışta duysak yaşadığımızı Sonra kaybolsak bu özgürlükte Bu hazda Bu derin aydınlıkta Sonra sabah Sonra paydos Sonra kurtuluş Sonra ölüm — Ümit Yaşar Oğuzcan
"Evet, artık yaşlanmıştı Beyoğlu. Üstelik güzel bir yaşlanma değildi bu. İnsanlar iyi bakmamışlardı ona, yabancı seyyahların bir zamanlar dünyanın en çekici kadını olarak tarif ettikleri bu benzersiz yerin, vakitsiz çökerek adeta bir acuzeye dönüşmesi için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak barbarlara yakışır bir açgözlülükle, yüzyıllık binalarını yıkmış, zarif sokaklarının canına okumuş, zaten küçük olan meydanlarını iğrenç apartmanlarla doldurmuşlardı. Hala cazibesini koruması, bırakın korumayı, ayakta kalması bile mucizeydi."
“Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
Bana, "Yunus!" dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, "Burası kalbinin en değerli yeridir.Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir.Adına 'Süveyda' yahut 'Sevda' derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa âşık artık ne yaptığını bilmez olur."
Leyla'ya sordular: "Sen mi Kays'ı daha çok sevdin; yoksa o mu seni?" Kara gözlü, kara saçlı, kara benli Leyla iç geçirdi, üzüldü: "Dostlar, bu nasıl bir soru, bana böyle bir soruyu nasıl sorarsınız ki?!..Elbette ben onu daha çok sevdim, onun beni sevdiğinden..." "İyi ama Leyla, o senin için deliye döndü, çöllere düştü, adı Mecnun'a çıktı ve kurtlarla, kuşlarla konuşur oldu..." "İşte bakın, o gitti, bana olan aşkını ona buna anlattı, ben ise aha şuracığımda, kalbimin içinde onun aşkını saklayıp durdum, hiç kimse ile ne paylaştım, ne kimseye dert yandım. Şimdi siz karar verin, o mu beni daha çok sevmiş; ben mi onu?!.."
Reklam
Bu dünyada ne saadet ne de mutsuzluk vardır. Sadece en büyük ümitsizliği tadan insanlar en büyük saadeti hissedebilir. Yaşamın ne kadar güzel bi şey olduğunu anlayabilmek için ölümü arzulamış olmak gerekir. -Bekle ve ümit et.-