Sonra hep mutsuz, hep karanlık, hep yalnız oldum ben Fezai abi. Kimseyi gerçekten sevmedim, kimseden gerçekten nefret etmedim, yaptığım hiçbir şeyin gerçekten bir anlam taşıdığına inanmadım. Ve Tanrı'yla da bir daha hiç konuşmadım. Böylece zaman içinde birbirimizi unuttuk.
Anladığım kadarıyla, bu uzaylıların bizimkinden çok daha gelişmiş bir teknolojisi var. Yani böyle diledikleri gibi dünyaya gelip gidebildiklerine göre...
Sevenler birbirlerine yara izlerini gösterirler. İlk önce bunu yaparlar... Sana ruhumu açmadan önce bil ki incinebilirim demek için... Çünkü en çok sevdiklerin yaralar seni.
Diyelim gözünü kırpmadan birilerinin canına kıyanlar tuhaf bir biçimde yüceltilir ya da en hafif anlamıyla makul görülürken, bu sefil hayata ve kendine katlanamayarak çekip gitmeyi tercih edenler hor görülüyordu. Dünyanın ikiyüzlülüğüne bir lanet okuyup patatesli böreğimden bir parça yemek dışında yapabileceğim bir şey yoktu.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
—demeğe de dilim varmıyor ama—
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
"— Paydos..."— diyecek bize bir gün tabiat anamız,—
"gülmek, ağlamak bitti çocuğum..."
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...
—Uyumak şimdi,
uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim…
—Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.