Bu yirminci sene, yirminci sonbahardı. Genç kız: "Ben de, ben de bu bahçe gibi çürüyeceğim;" dedi; "günün birinde farkına varmaksızın ben de ansızın bir tabaka kuru yaprak yığını altında görünmez olacağım! Bir gün, mevsim ne çabuk geçti der gibi gençliğim de çabuk geçti, gitti diyeceğim! Ve her şey olup bitecek! Evet! Her şey oluo bitecek, fakat bu bahçe, kim bilir daha kaç defa dirilecek, kaç defa gençleşip pişecek, serilip serpilecek! "
Genç kız, gittikçe iltihaplanan bir ruh ile kendi kendine: "Zengin kocası var, zengin kocası var. Asıl mesele bunda" diyordu. Niçin kendisinin de bir zengin kocası yoktu, bundan sonra olması da acaba ihtimal haricinde miydi?
Galaksimizde seksen yedi milyar güneş var,” diye mırıldandı Karellen. “Bu rakam bile size uzayın ne kadar büyük olduğu hakkında bir fikir veriyordur. Uzaya meydan okumanız, karıncaların Dünya’nın bütün çöllerindeki her bir kum tanesini isimlendirip sınıflandırmaya çalışmasından farksız.”
Yine de gitgide bir çocuk parkına dönen gezegenin akılları çelen bütün bu atraksiyonlarına karşın, bazı kişiler hâlâ o yıllar öncesinden kalma, cevabı bilinmeyen soruyu yineliyordu:
“Şimdi ne yapacağız?”