Bazen, tüm zamanımızı inşa etmeye harcadığımız şeyi yalnızca kurtarmak isteriz, çünkü belli bir noktaya kadar getirebildiğimiz bu şeyi, bir üst seviyeye taşımak için gereken zaman ve enerjiden yoksun olduğumuzu hissederiz.
İçimde çok büyük bir ağlamak var. Bir ağacın altında oturarak hem kendime, hem bütün insanlara, hem börtü böceğe, kurda kuşa. Bin yıllık gözyaşıyla ağlamak istiyorum.
Otobüs ilerlerken aslında dönüyordur. Her adım dönüştür, her kaçış dönüştür, her ilerleme dönüştür. Ölüm de bir dönüştür gelmediğimiz bir yere. Bütün yolların bir şekilde aynı yere bağlı olduğunu bilmenin verdiği o tuhaf histir ölüm...
İsmet Özel
Daima kendimde seyirci hâletiruhiyesinin hakim olduğunu gördüm. Başkalarının halini, tavırlarını görmek, onlar üzerinde düşünmek, bana kendi vaziyetimi daima unuttururdu.
Hayat denen bir şey vardı. Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar, alâkadar oluyorlar, seviyorlar, ıstırap çekiyorlar fakat yaşıyorlardı. Kendisi niçin yaşamayacaktı?
İnsan yaratılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Eğer yaşamak kelimesinin mânası her şeyden mahrum olmak ve ıstırap çekmekse, her an küçülmek ve bunu nefsinde her lâhza duymaksa, bir türlü aşamayacağı bir çemberin içinde durmadan çırpınmaksa, şüphesiz ben de benimkiler de en derin şekilde yaşıyorduk.