Ayşegül

Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum.
Sayfa 130Kitabı okudu
Reklam
Ey gönül haresi keder, insan kendinden ne kadar uzağa gider...
Zaman zaman hiçbir şey yaramaz haber bültenlerini dinledikten sonra, penceremin kenarında dışarıdaki terk edilmiş üzüm bağlarına baktığımda, raslantılardan oluşan bir yaşamın yaşam olmadığını düşünüyorum. Ve kendi kendime gerçekten rastlantılardan sıyrılıp sıyrılmadığımı soruyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zevklerimizi araştırarak edinir, tarzımızı düşünerek oluştururuz.
Düşünmek, sonlu ve geçici bir dünyada bulunmanın ölümsüz ruhlarımızda açtığı yaraları sarmak için başvurduğumuz bir tedavi yöntemidir. Kaybettiğimizi bulmak için ayağa kalkmaktır. Bulmak ve bulunmak için varlık âleminin bütün dehlizlerine girip çıkmaktır. Düşünmek, farklı görünen şeylerin aynı olduğunu anladığımız anda aynı gibi görünen şeylerin farklı olduğunu kavramanın sancısıyla aramaya devam etmektir. Çare diye sarıldığımız şeylerin elimizden kayıp gittiğini gördükten sonra batmayan, solmayan, yok olup gitmeyen bir kaynağa doğru uzanmaktır..
Sayfa 17
Reklam
Uzun, gösterişli bir caddenin geniş kaldırımında kâh hızlanarak kâh yavaşlayarak, etrafa değil içine baka baka yürüyordun. Denizden gelen sert bir rüzgâr, arkandan yetişip boynuna dolandı. Üşümedin. Ne kadar zamandır yürüyordun, yorgun muydun, gideceğin yere ne kadar kalmıştı, gideceğin bir yer var mıydı, bir yere yetişmek zorunda mıydın? Sorular hükmünü yitirmişti, mutluydun ve mutluluk, kalbi göğsünden çıkacakmışçasına hızla çarpan ürkek bir kuş gibi omuzuna ilişivermişti. Kısacık bir an belki...
Bu neşeli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım.
Hayallerimde " güzel ve yüksek şeylere dalışlar"ımda aşk maceraları yaşadım, Tanrım! Bu tamamıyla hayali, herhangi canlı varlıkla ilgisi olmayan aşklardan öylesine tatmin oluyordum ki, sonradan gerçek, tatbiki bir aşka hiç ihtiyaç duymuyordum; hatta gerçek bir aşkı lüks bile buluyordum. Her şeyi tembelce, ama tatlı bir tarzda sanata bağlıyordum; yani şuradan buradan, şairlerden, romancılardan kaptığım göz kamaştırıcı, her arzuya cevap verecek hayat sahnelerini, tamamıyla hazır kurguları hayallerime göre dilediğimce kesip biçiyordum..
Zaman yürümüyor, dakikalar korkunç bir sıkıntı içinde uzuyorlar, hatta dağılıyor, birikmiyor, toplanmıyor ve bir çeyrek saat olamıyorlar.
Hâlâ yaşıyormuş gibi, işkence çekiyormuş gibi, hâlâ içinde büyük duygular varmış gibi..
Reklam
Havanın pırıl pırıl olması bile onun hüzünlü ruh halini pek değiştirememiş, ruhunda boğuk bir baskı varmış, kendisine üzüntü veren imgelere takılıp kalmış, kendisine acı veren bir düşünceden diğerine geçmekten başka ruhunda kıpırtı yaratan bir şey yokmuş.
Yüreğindeki endişe, ruhundaki diğer bütün güçleri, neşesini, keskin zekasını kemirmiş, insanların arasında hüzünlü biri haline gelmiş, gittikçe daha mutsuz bir insan olmuş, mutsuzluğu arttıkça başkalarına karşı haksız tavırlar sergilemiş..
Kısaca, nasıl ki eskiden tüm mutlulukların kaynağı bendeyse, şimdi de tüm üzüntülerin kaynağı içimde saklı.