Gelenekselliğin ve yeniliğin, sahneye konulan çağdaş biçimlerinin ve geçmişe bakışın bu karışıklığı, postmodern olarak adlandırmanın uygun olduğu belirtiliyor
Öyleyse, güncel sanatın çağdaş sanatı belirlemesi gerekir. Güncel olan, eğilim fakından ya da aidiyet, etiket açıklamalarından kaygılanmaksızın, şimdilik bu alanda bir yere sahip olan uygulamaların bütünüdür.
Anne Cauquelin - Çağdaş Sanat
Elbette tarih sorunsalına geri dönmek zorundayız. Bir metafiziğin içselleştirilmesinde ve Avrupa kimliğinin oluşmasında bu derecede güçlü başka bir dayanak noktası da yoktur. Üstelik bu kimlik belli idealizmlerin yöblendiriciliğinde oluşturulmuştur. Aşkınlaşmanın somutlaştığı ve olgusallaştırıldığı bir izleğin uzantısından başka bir şey değildir, tarihselin tinsele dönüşmesi, ondan önce de varlığın 'cogito'yla bütünleştirilmesi.
Modernizm baştan beri bir gelecek savını peşi sıra sürüklemiştir. Hatta modernitenin bir epistemoloji olarak asıl dayanağını bu gelecek düşüncesi oluşturur. Bu gelecek belirsiz, düşsel, ve ülküseldir. Somut bir erekle belirlenmemiştir. Sonul değildir.("Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak" mantığı...)
Kişi yaşlandıkça "tarih"ini kurgulamağa iyiden iyiye sarılıyor. Geçmişini eliyor, eşiyor, eleştiriyor; anlamlar kurmağa, bağlar bulmağa çalışıyor bu karmaşık örgüde; kendi yaşamı oldupu için sürekliliğini, kesintisizliğini yıllar yılı, değişmez (en değişmez) ilke diye gördüğü bu yaşamda, saltık olarak kendinin, sandığından ne kadar daha az-önemli olduğunu, kendi payı diyebileceğinin ne kadar az yer tuttuğunu sezmeğe başlamanın yılgısı içinde, geçmişini" çırpmağa" başlıyor.
Yeni, elbette, ancak yeni olmayan karşısında vardır, "bilinen"," görülmüş", "eski" adlarını da verdiğimiz "yeni olmayan" karşısında... Bilinmedik, görülmedik bir şeydir...