Çevremizdeki enerji alanını, bizim hayata verdiğimiz tepkiler oluşturuyor.
Yani çevreye verdiğimiz tepkiler, sözler, davranışlar, enerji alanımızı (aura) oluşturuyor ve bu enerji alanı da geri dönüp iceriyi, bizi etkiliyor, yankı gibi...
Beden, hastalıklar aracılığıyla bizimle konuşur. En önemlisi, beden yalan söylemez.
İçinizde kopan fırtınaları belli etmeden bir ömür harcarsanız da, beden dili çoğu zaman ele verir.
Sağlık, yalnızca hastalık ya da sakatlık halinin olmaması değil, fiziksel, ruhsal, zihinsel ve sosyal olarak tam bir iyilik hali içinde olma durumudur.
Sevgi şifadır, değişmek ve iyileşmek için gerekli olan sihirli güçtür.
Kendine, diğerlerine ve hayatın getirdiklerine karşı duyulan koşulsuz sevgi iyileştirir.
Sevgi bir alışveriştir, yansımadır; verdiğiniz kadar alırsınız. Sevgi verirseniz, sevgi alırsınız, bu değişmez bir evrensel yasadır.
Söylenmek, şikayet etmek, suçlamak, hakaret etmek, bağırmak, bunların hiçbiri ama hiçbiri sevgi vermek değildir!
Bizi hasta eden her zaman bedensel ihmaller değildir, bazen de hastalıklar bize duygusal açlıklarımızı hatırlatır.
Sevgisizlik en temel duygusal açlıktır.
Eminim ki Allah istese hiç hasta olmayan bir beden yaratabilirdi, ama istemedi... Neden mi?
Çünkü hastalıklarla bize sinyal vermek istedi.
Hangi organ veya sistemimizi yanlış kullandık, nerede hata yaptık da işleyişi bozduk diye.
Bazen bedenimize bazen de ruhumuza yaptığımız yanlışları düzeltmemiz için bize ayna tuttu hastalıklarımızla.
İyileşmiş görünen hastalıklarda bile eğer 'ruh' iyileşmemişse, ruhtaki yaralara merhem olunmamişsa, hastalık bir şekilde geri gelir.
Bedenin kurtulması için önce ruhun 'kurtulması' gerekir.
"Derdin sende, ama görmezlikten geliyorsun
Farkında değil gibisin ama ilacın da sende
Küçük bir varlık sanıyorsun kendini
Halbuki 'en büyük âlem' sende dürülmüş..."
Hz. Ali