Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Funda

Funda
@___funda
33 okur puanı
Ocak 2024 tarihinde katıldı
İçe Kapanış
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam, Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam. Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte; Toplasın acı meyvesini nedametin Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle. Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler Eski zaman esvaplariyle eğilmişler; Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan. Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
Charles Baudelaire
Charles Baudelaire
Reklam
Yabancı
-En çok kimi seviyorsun garip yabancı? Anneni mi, babanı mı, kardeşlerini mi? -Ne annem var, ne babam, ne de kardeşlerim. -Vatanını mı? -Nerde olduğunu bile bilmiyorum. -Yoksa parayı mı? -Nefret ederim ondan. -O halde neyi seversin esrarlı yabancı? -Bulutları severim. Karşıdan gelen ve karşılara giden bulutları.
Charles Baudelaire
Charles Baudelaire
Yağmurdan Önce
Time never dies The circle is not round (Pred Doždot), Milčo Mančevski

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Funda

Funda

, bir kitap okudu
111 syf.
7/10 puan verdi
·
26 günde okudu
Bir Sürekli İlkbahar
Bir Sürekli İlkbaharLouis Aragon
7.4/10 · 16 okunma
Reklam
Nazım Hikmet için
Nazım, senden bana ilk kez 1934'te söz ettiler, sen hapisteydin, o zaman bir şeyler yazabildim. Dostluğumuz otuz yıl bile sürmeyecekti. Ne de az, otuz yıl. 1950'de bizler, Türk halkı ve dünyanın dört bir yanındaki ozanlar seni hapisten kurtardığımız zaman, bir on dört temmuz günü, dosdoğru yaşamın içine daldın. Ama bu yıl, sabırsızlığından, temmuzu bekleyemedin... Demir parmaklık dışında onüç yıl, ya da ona yakın bir şey, kırksekizinden altmışbirine dek, güzel bir yaşam. Onüç yıl, hatırı sayılır bir şey. Hapishane dışında öldün, bu da bir şey. Ama öldün. Bu düşünceye alıştıracağız kendimizi. İnsan Manzaraları'nı sensiz kafamızda canlandırmaya çalışacağız... Senin deyişinle, manzarayı, şu uçsuz bucaksız hayat'ı ağacın biri olmadan tasarlamaya uğraşacağız...
hazdan bıktığımız an her şey nasıl da hiçleşir!
hafiflik ve öykünmenin bir delikanlıyı en iyi duygularından bile utandırdığı nankör çağdaydım: Tanrının en güzel verilerinin, arı sevinin. çocuksu duygulanımların kumlar üstüne saçıldığı, dünyanın esintisine kapılıp gittiği acımasız çağda. Arkadaşlarımın hastalıklı, alaycı kendini beğenmişlikleri sık sık içimdeki gizli, canlı sevecenlikle çatışıyordu. Yürek acılarımla üzüntülerimin kaynağı olan kişinin toplumsal konumunu ve adını yüzüm kızarmadan, alay konusu olmadan açıklayamazdım...
Bir sürekli ilkbahar... diyor Antonius. Bense insanın görüp göremeyeceğini bilemeden bir sonraki baharı beklediği çağa geldim. İnsan yaşlandıkça zamanın akışı değişiyor, şimdi artık zaman büyük bir hızla akıp gidiyor sanki, ve insan, gençlik dediğimiz günlerin yoğunluğunu, yaşamın o olağanüstü yavaşlığını bulamadığı için acı çekiyor.
Ben, okulcu ve duruk olmayan, çoktan kabuğu soyulmuş, parlatılmış, sindirilmiş olgularla yetinmeyen yeni olgularla ilgilenen; evrim geçirmeye hazır ve gelişirken, alışılmışın dışında kalan gerçekleri inceleyebilmek üzere değişen; güçlükleri ortak bir paydada toplamayan; onu alıp yerleşik bir kalıba oturtmayan, tersine, olaya öncülük etmek üzere ortaya çıkan bir gerçekçilik; dünyanın değişmesine yardım eden, yüreğimize su serpmek yerine bizi uyandıran ve zaman zaman, salt bu yüzden insanı tedirgin eden, açık bir gerçekçilik istiyorum.
289 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.