Ben sabretmeyi bilirim. İçimde yükselen tuhaf ve ısrarlı bir yakarış olur ama bastırmasını bilirim. Usulca beklerim beklenmeyecek olanı.
Susmayı bilirim. Beynimde döner durur kelimeler, cümleler. Onları görmezden gelmeyi bilirim. Duymak istemezken kimse kendime ait kılarım sessizce.
İnsanlar kabuklara bakar özden haberleri olmaz. Gözlere bakıp özü görmeyi bilirim. Belki karanlıktır belki aydınlık ama içimde kaybolmayı bilirim.
Kim bilir kaç kere yürüdüm bu yolları. Hiç değişmeyen birkaç manzaram ve hep yanımdan hızlı (oldukça hızlı) geçen rüzgarlar. Neyi yakaladım, kendime sakladım? Koca bir boşluk. Belki yaşamayı hiç öğrenemedim. Yaptığım yanlışları göremedim. İnsanların içinde aradım tek bir insanı. Gerçeği kabul edemedim.
Allah gözyaşımdan razı olsun benim. Zifiri bir geceye atılıp ayağımı taşa vurmamdan razı olsun.
Kızların Suskunluğu soylu bir aileden gelen Briseis'in Troya Savaşı'nda Akhilleus'un kölesi olmasını ve bir köle olarak geçirdiği hayatını anlatıyor. Bununla birlikte Briseis'in üstünden kadınların savaştan nasıl ve ne derece etkilendiğini akıcı bir dille okumuş oldum. Cinsiyet ayrımı net bir şekilde anlatılmışken kadın olmanın zorlukları ne yazık ki yunan mitolojisinde bile ortada.
Ahkilleus'un Şarkısı'ndan sonra farklı bir bakış açısını okumak tuhaf ve güzeldi. Akhilleus'un Şarkısı benim için duyguları çok hissettiren, okuyucuya geçiren bir kitaptı ve savaşın çirkin yüzüne çok fazla odaklanmamıştım. Ama Kızların Suskunluğu bu çirkin yüzü tüm gerçekliğiyle ortaya dökmüştü.
Anlatımı açık ve anlaşılırdı buna rağmen biraz da basit buldum. Duyguları geçirmek konusunda biraz zayıf kaldığını düşünüyorum. Kitap boyunca hep bir şeyler eksik kalmış hissini yaşadım. Patroklos ve Briseis arasındaki dostluğu hissedemedim. Beni tatmin edemedi. Özellikle en baştaki konuların hızlı işlendiğini düşünüyorum. Daha fazla derinlik katılabilirdi. Her ne kadar diğer mitolojik kitapların yanında sığ kaldığını düşünsem de yine de şans verilmesi gereken bir kitap ve kesinlikle okumaya değer.