Helin Koçak

Teslim et kendini rüzgâra ve Allah ipine tutun . İpin müsaade ettiği yerler artık senin özgürlüğün , gökyüzün .
Reklam
Daha genç olduğum ve daha kolay etkilendiğim yaşlarda, babamın bana verdiği bir öğüt, o gün bugündür hiç aklımdan çıkmaz. “Birini eleştirmeye kalktığında” demişti, “herkesin seninle aynı imkânlarla dünyaya gelmemiş olduğunu aklına getir.”
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şu an bu küçük Yahudi gözlükleri kırıldığı ve yenisini alacak parası olmadığı için yarı kör vaziyette bir köşeye kör, sağır ve renksiz bir köstebek gibi kıvrılmış yaşıyordu.
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz? Ben de, o zamana kadarki hayatımın boşluğunu, gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya başlamıştım.
Reklam
Dünya etrafında insanoğlunun eylemleri, gelecek kuşakları etkileyebilir diye uyarıyordu. Humboldt insanoğlunun iklimi nasıl değiştirdiğini tasvir ettikçe farkında olmadan çevreci hareketin babası oluyordu. Humboldt, ekosistem ve iklim için ormanın temel işlevlerini açıklayan ilk kişiydi.
Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?... Niçin? Kimin için?..
"Bir türkü duyulur... Gecede başka türlü, gündüzde başka türlüdür. Çocuk söylerse başka tatta, kadın söylerse... Genç söylerse başka türlü olur, yaşlı söylerse... Dağda söylenirse başka, ovada, ormanda, denizde başka türlüdür. Hep ayrı ayrı tattadır. Sabahleyin başka, öğle, ikindin, akşamlayın başkadır." -
"Ama Rudy'nin bir fikri vardı. İçindeki aşık çocuğu serbest bırakmıştı. "Ben yenersem seni öperim." Yere çömelerek pantolonunun paçalarını sıvamaya başladı. Liesel tedirgin olmuştu. "Beni neden öpmek istiyorsun ki? Pislik içindeyim."
Bana göre savaş, sizden imkansızı başarmanızı bekleyen yeni patronunuz gibidir. Omzunuzun tepesinde durup sürekli aynı şeyi tekrarlar: "Bitir, bitir." Dolayısıyla daha çok çalışırsınız. İşi bitirirsiniz. Ama patronunuz size teşekkür etmez ve daha fazlasını ister.
Reklam
"Aslında bütün hükümetler birbirinin aynı ve hiçbirinin bir karpuz kabuğu kadar değeri yok!"
Milyonlarca yıl önce yaşamış T-Rex maketlerini çocuklarımıza gösteriyoruz.Fakat ne civardaki ormanlar ya da bitkiler hakkında ne de her gün tepemizde uçuşup duran kuşlar hakkında bir şey biliyoruz.Yanı başımızdaki doğayı öğrenmek için yok olup gitmesini mi bekleyeceğiz?
''...insanlar kendilerinden daha çok şey bilen birini çevrelerinde görmekten hoşlanmazlar. Sinirlenirler. Doğru konuşarak onları değiştiremezsin, kendileri öğrenmek istemelidir, onlar öğrenmek istemiyorlarsa bir şey yapamazsın, ya çeneni kapar ya da onlar gibi konuşursun.''
Sayfa 159Kitabı okudu
Henüz vakit varken, gülüm, Paris yanıp yıkılmadan, henüz vakit varken, gülüm, yüreğim dalındayken henüz, ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri Volter Rıhtımı’nda dayayıp seni duvara öpmeliyim ağzından sonra dönüp yüzümüzü Notrdam’a çiçeğini seyretmeliyiz onun, birden bana sarılmalısın, gülüm, korkudan, hayretten, sevinçten ve de sessiz sessiz ağlamalısın, yıldızlar da çiselemeli incecikten bir yağmurla karışarak.
Memedin gözleri yaşardı o giderken. İçinden,"kim bilir ne zaman görürüm bir daha onu," dedi. " Belki de hiç göremem." Gözleri dolu dolu oldu. "Dünyada," diyordu, kendi kendine, "şu dünyada ne iyi insanlar var."
Sayfa 132Kitabı okudu