yûsuf

Şeyh Ahmed Yasin, 1987 intifadası döneminde zindana atıldığında ilkelerinden bir adım geri atmamış ve mahkemeye çıkarıldığında söylediği söz şu olmuştur: “Bu mahkeme beni yargılamaya yetkili değildir. Çünkü bir işgal mahkemesidir. Ben bu mahkemeyi tanımıyorum ki önünde ifade vereyim."
Reklam
1990 yılında Ürdün'ü ziyaret ettiğimde intifadada yaralanıp tedavi için Amman'a getirilen Filistinli çocukları da ziyaret ettim. Amman'daki İslami Hastane'de tedavi edilen bu çocukların bazılarının kol ba- zılarının bacak kemikleri kırılmıştı. Kimisinin iki bacağı birden kırılmış, tekerlekli sandalyelerle dolaşıyorlardı. Bu arada altı yedi yaşlarında bir çocuk gördüm. Tedavi için kafası tıraş edilen bu çocuğun kafasında en az yirmi taş yarası vardı. İşgalci askerler çocuğu yere yatırarak taşlarla bu şekilde kafasında en az yirmi yerde yara açmışlardı.
sözde siviller (!) 4 "Siviller"in çocuk yaşın üstünde olanlarının tamamına yakını silahlıdır. Ayrıca "siviller" belli bir yaşa kadar "yedek asker" kabul edilmekte ve ihtiyaç duyulduğunda, saldırılar için istihdam edilmektedirler. Nitekim Cenin katliamının gerçekleştirilmesi öncesindeki muhasara ve baskının ilk günlerinde kullanılan silahlı güçlerin büyük bir çoğunluğunu yedekler oluşturuyordu. Başta el-Halil katliamı olmak üzere birçok katliam ve cinayet "siviller" olarak nitelendirilenler tarafından gerçekleştirilmiştir. Pek çok baskın asker-sivil işbirliğiyle yapılmıştır.

Reader Follow Recommendations

See All
sözde siviller (!) 3 ...işgal devletinin "siviller" diye nitelendirdiği göçmenlerin büyük bir çoğunluğu Filistinlilere yönelik saldırıların, işkencelerin, eziyetlerin fiilen içindedir.
Siyonistlerin Filistin topraklarına göz diktikleri tarihten bu yana izledikleri tek metot şiddet ve saldırı metodudur. "Barış" konusunda sarf ettikleri sözler tamamen yanıltma amaçlıdır. 1991 Madrid sürecinin başlatılmasından bu yana imzalanmış anlaşmaların tümünün bugün çöpe atılmış ve özerk yönetimin kontrolüne verilmiş şehirlerin işgal kuvvetleri tarafından birer zindana dönüştürülmüş olması da onlar için barışın hiçbir mana ve itibarının olmadığını açıkça gösteriyor. Onlan dize getiren sadece kuvvet dilidir. Gazze'deki direniş sonucu 2005'te bu bölgeden çıkmak zorunda kalmaları bu gerçeği ispat etmiştir. Kalan Filistin topraklarındaki işgale son verilmesi de direniş ve mücadeleyle olacaktır.
Reklam
Vatanları ellerinden alınan, zorla yurtlarından çıkarılan, meşru hakları zorla gasp edilen insanların bu haklarını ve vatanlarını kurtarmak amacıyla kuvvete başvurmalarının yani fiili mücadele yoluna gitmelerinin terör olarak nitelendirilemeyeceği bütün insanlığın kabul ettiği bir gerçektir. Eğer bu terörse o zaman asker yetiştirmek de "terörist" yetiştirmek anlamına gelir. Çünkü askere de aynı amaç için silah eğitimi veriliyor, ordular da aynı amaç için silahlandırılıyor.
sözde siviller (!) 2 Siyonist oluşumlar göçmen Yahudilerin gençlerini kullanarak çeşitli terör örgütleri kurdular. Bu terör örgütlerinin gerçekleştirdiği katliamları Filistin tarihiyle ilgili kitaplardan okumanız mümkündür.
sözde siviller (!) 1 El-Aksa İslami Kutsal Mekânları İmar Kurumu bu saldırılardan biri hakkında yaptığı açıklamada Siyonist teröristlerin düzenledikleri saldırılarında Mescidi Aksa'nın asırlardan beri ayakta duran bazı mermer sütunlarını tahrip ettiklerini ve bu saldırıyı tamamen silahlı işgal güçlerinin gözetiminde gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Sen nemlendireceksin yüzünü en gözde ürünlerle ama gözlerin nemlenmeyecekse acıların karşısında, bakımlı ellerin, pürüzsüz cildin, gözaltında gittikçe azalan kırışıklıklarınla muhteşem bir insan olmanın yanından bile geçemeyeceksin. Kusursuz bir ceset olacaksın belki ama kusurlu hasarlı ruhun güzelliğini ne yaparsan yap yansıtamayacak. Zevkperst Kulların Boykot Sorunsalı... Ben bu tuşlara basarken sen bu yazıları okurken ve birileri çılgınca alışverişler yaparken, çocuklarımız dondurmalarını yalarken, hesapsız içilen kolaların sonunda 'ohh' lar çekilirken her saniye birileri ölüyor. Bizler bir zamanlar restoranda yemek yemenin 'haram' olduğuna içtihat etmiş hocaların talebeleriyiz. -Bir yerlerde masumlar onca zulümlerin altında inlerken ve gözetilmesi gereken bunca fukara varken- Sahillerde konfor avcılığı yapan, tatil hayalleri peşinde koşan zavallı öğrencileriz... Çok büyük veballerle verilmesi çok zor hesaplarla ahirete doğru gidiyoruz. Zevkperest kullarıyız Rahman'ın. İftar vakitlerinde bulgur pilavının üzerine yığılan masumların kanları var hepimizin ellerinde. Ve bu lekeyi hiçbir temizleme jeli geçiremeyecek. Ve kararmış kalplerimizi sevimsizleşmiş yüzlerimizi hiçbir kozmetik malzemesi güzelleştiremeyecek. Lezzetleri acılaştıran evet ağızların tadını kaçıran Gazze'yi çokça hatırlayınız. Asla unutmayınız. Boykotlar kısa sürmesin. Boykot evet! Bulgur pilavı ile ayrana talim edecek kadar Boykot! Alıntı.
Siyonistler kendilerinin uydurdukları efsanelere dayanarak Mescidi Aksa'yı yıkmaya çalışırken Müslümanlar var olan gerçekleri savunmakta ve gün gibi ortada olan bir haklarını korumakta gevşeklik gösterirlerse büyük vebal altına girmiş olurlar.
Reklam
BM Siyonist işgalcilerle de yakın işbirliği içindedirler. İzledikleri politikalarında onların çıkarlarına öncelik vermektedirler. Filistin hakkında verilen kararları ve bu kararların pratiğe geçirilmesini incelediğimizde bunu çok iyi görürüz. İsrail aleyhine gibi görünen kararların hiçbiri uygulamaya geçirilmemiş, Siyonistleri ciddi bir zorluğa sokacak karar da zaten alınmamıştır.
İşgalci Siyonistler 1948'de devletlerini güçlendirmek için gerçekleştirdikleri saldırılarda işgal ettikleri bölgelerde bulunan tüm Filistinlileri tehdit yoluyla göçe zorladılar. Bu tehditlerinin etkili olabilmesi için Hitler'in işgal ettiği bölgelerde yaşayan Yahudilere karşı uyguladığı metodu aynen uyguladılar. Bazı Filistinlileri öldürüp cesetlerini kamyonetlerin kasalarına atarak mahalle mahalle dolaştırıp megafonlarla: "Buraları terk etmezseniz sizin de başınıza gelecek budur" diye ilanlarda bulundular. Muhtelif köyleri basarak evleri yakıp insanları evsiz barksız bıraktılar. Bazı köylerde toplu katliamlar gerçekleştirdiler. Bütün bu uygulamalar yüzünden milyonlarca insan canlarını kurtarabilmek için civardaki işgal edilmemiş bölgelere iltica etti. Ama bazıları da her şeye rağmen yerlerinde kalmaya devam ettiler. O insanlar aslında o toprakların asıl sahipleridir ve Filistinlilerin bir parçasıdır. Ancak işgalci Siyonistlerin sonraki dönemlerde göçe zorlanmış insanların geride bıraktıkları mülklere "sahipsiz arazi" muamelesi yapmaları ve dünyanın değişik yörelerinden getirtilen Yahudileri oralara iskân etmeleri üzerine yurtlarında kalan Filistinliler sayıca azınlık durumuna düştüler. İşgal devleti bir entegrasyon politikası uygulayabilmek için onlara "İsrail" kimliği ve pasaportu verdi. Haklarında da "İsrailli Arap" nitelemesini kullanmaya başladı. Ama kesinlikle o insanların kimliklerini değiştiremedi.
Filistinliler, sadece başlarındaki Siyonist zulme son vermek için değil aynı zamanda işgal altındaki vatanlarını kurtarmak, o kutsal toprakları Siyonizm kirinden temizlemek için mücadele ediyorlar. Yani o topraklardaki mücadele bir yönetim değişikliği mücadelesi değil bir istiklal savaşıdır. Bu açıdan Türkiye'de yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde verilmiş olan İstiklal Savaşı'yla aynı anlam ve mahiyeti taşıyor.
753 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.