Varlığın kendini kapattığı ve aklımızın, ruhumuzun, kalbimi- zin, gönlümüzün ve muhayyilemizin karardığı bir ortamda insa- nın nuru, aydınlığı, huzuru ve mutluluğu bulması mümkün değil. İşte tam da burada insanın mağaradan çıkması gerekiyor. Eflatun onun için şöyle diyordu: "Önce mağaradan çık! Çok oturdun bu- rada. Şöyle bir ayağa kalk. Duvara düşen gölgelere kanma. Işığa doğru yürü, korkma. Işığa ilk defa baktığında gözlerin kamaşacak, kararacak ve hafif sersemleyeceksin. O, hakikatin şok edici etki- sidir. Ama bu şok terapisine ihtiyacın var. Korkma ve yürümeye devam et. Hakikat seni özgür kılacak!" Eflatun'un mağara alegorisi bunu anlatıyordu. Bizim de bu çağda böyle bir aydınlanmaya ihtiyacımız var. Zira bir mağaranın içindeyiz ve önümüzdeki ışıklı ekranlarda kayıp giden görüntüleri gerçek sanıyoruz. Hakikatin bundan ibaret olduğunu zannediyoruz. Hipnotize olmuş gibi bakıyor ama hiçbir şey görmüyoruz. Hakikatın ışığının yerine yapay neon ışıklarını koyunca mutlu, mutmain, mükemmel olacağımızı sanıyoruz. Dışımızdaki sahte ışıklar içimizdeki hakikat ışığını ka- rartıyor. Daha fazla karanlığa gömülmeden bir aydınlanmaya, işraka, nura, hakikate ve özgürleşmeye ihtiyacımız var.