...Gizli Özne

...Gizli Özne
@a___aymisali
“ Kitleler üzerinde yapabileceğin en güzel,güçlü devrim kitap okumaktır. ” ¶¶ Yürekten damıtılmış bir ÖZNE, sözden ziyade aşktan öte ; Gönülden kaleme...ay-misali #120680380 ¶¶
Diploma insanı kariyer sahibi yapar!...
Şahsiyet sahibi olabilmek için okuyup, öğrendiklerini dilden öte kalbe indirmek gerek.
450 okur puanı
Şubat 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Mülkün tasarrufu mülkün sahibine aittir.
Bakın Kur'an-ı Kerim ne diyor: "Rabbinin rahmetini taksim etmek/paylaştırmak onlara mı kalmış?" (Zuhruf, 43/32). Bu ayet, Peygamber Efendimizin nübüvvetine karşı çıkan ve “Bu Kur'an, şu iki şehirden (Mekke ve Medine) büyük bir kişiye indirilseydi ya!" diye kibir ve inkâr tavrı içinde Efendimizi -haşa- tahkir etmeye çalışan Mekkeli müşriklere cevap olarak indiriliyor. "Kimin Peygamber olacağına ve Kur'an'ın kime gönderileceğine siz mi karar vereceksiniz?" diyor. Fıkıhta kuraldır: Nüzulun/sebebin hususiyeti hükmün umumiyetine mâni değildir. Bu ayetin işaret etti- ği hususi hadise ile genel anlamına da dikkat kesilmemiz gerekir. O zaman daha sağlıklı bir anlayışa kavuşabiliriz. Kendini -haşa- Tanrı'nın yerine koyup O'nun adına hüküm dağıttığını zanneden herkesin bu ayet üzerinde düşünmesi ve kendi nefsine buradan dersler çıkarması gerekiyor.
Reklam
Melekler tabiatları gereği nurani varlıklar olduklarından gittikleri yeri hem aydınlatırlar hem de hafifletir ve oraya bir inşirah ve ferahlık getirirler. Bu nurani özelliklerinden dolayı, meleklerin isimleri hem İbranicede ve Arapçada hem de kadim Batı dillerin- de -Yunancada ve mevcut Batı dillerinde- hep -il son ekiyle bi- ter. Cebrail, İsrafil, Azrail, Mikail. -il eki "ışıkla ilgili olan, nura- ni olan" demektir. Kadim Yunancada güneş helen demektir. He- lenistik dönem, yani ışık dönemi. Helen, "Işık doğudan yükselir." kaidesi mucibince o ışığı ifade eder.
Gerçi saklandığı yere, o pek yüce olan Girince bir bakışta tanınan Melek Dimdik ve görkemli parıltılar salan: Yalvardı bütün iddialardan vazgeçerek İzin verilsin diye gezgin kalmasına Eskisi gibi, dalgın bir tacir olarak yani; Okumuşluğu yoktu, fazla gelirdi ona da Bilginlere de görmek sözün böylesini Herkese emredercesine gösteriyordu. Levhasına yazılanları yalvarana Gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku Okudu O da: Öyle ki Melek hayrandı. Çoktan okumuş denirdi artık ona Yapabilendi o, kulak veren ve yapandı.. Peygamber Efendimize (s.a.v.) vahyin ilk geliş anını tasvir eden bu şiir, Rilke'nin hayatı boyunca meleklerle kurduğu ilişki hakkında da bize önemli ipuçları sağlıyor. Başyapıtı olan Duino Ağıtları, meleklerle yapılan uzun bir sohbettir ve şu dizeyle başlar: Haykırsam şimdi kim duyar beni meleklerin katından.
Sayfa 29 - Rainer Maria Rilke, Seçilmiş Şiirler ve Duino Ağıtları, çev. A. Turan Of- lazoğlu, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2018).Kitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Varlığın kendini kapattığı ve aklımızın, ruhumuzun, kalbimi- zin, gönlümüzün ve muhayyilemizin karardığı bir ortamda insa- nın nuru, aydınlığı, huzuru ve mutluluğu bulması mümkün değil. İşte tam da burada insanın mağaradan çıkması gerekiyor. Eflatun onun için şöyle diyordu: "Önce mağaradan çık! Çok oturdun bu- rada. Şöyle bir ayağa kalk. Duvara düşen gölgelere kanma. Işığa doğru yürü, korkma. Işığa ilk defa baktığında gözlerin kamaşacak, kararacak ve hafif sersemleyeceksin. O, hakikatin şok edici etki- sidir. Ama bu şok terapisine ihtiyacın var. Korkma ve yürümeye devam et. Hakikat seni özgür kılacak!" Eflatun'un mağara alegorisi bunu anlatıyordu. Bizim de bu çağda böyle bir aydınlanmaya ihtiyacımız var. Zira bir mağaranın içindeyiz ve önümüzdeki ışıklı ekranlarda kayıp giden görüntüleri gerçek sanıyoruz. Hakikatin bundan ibaret olduğunu zannediyoruz. Hipnotize olmuş gibi bakıyor ama hiçbir şey görmüyoruz. Hakikatın ışığının yerine yapay neon ışıklarını koyunca mutlu, mutmain, mükemmel olacağımızı sanıyoruz. Dışımızdaki sahte ışıklar içimizdeki hakikat ışığını ka- rartıyor. Daha fazla karanlığa gömülmeden bir aydınlanmaya, işraka, nura, hakikate ve özgürleşmeye ihtiyacımız var.
Sayfa 27 - 28Kitabı okuyor
Nasıl benim bir özüm varsa diğer varlıkların da bir özü, hakikati ve cevheri vardır. Yapmam gereken onlara tahakküm etmeye çalış- mak, onların özünü bozmak değil, tabiatına uygun hareket etmek- tir. Suya ateş, taşa pamuk muamelesi yaparsam kendimi gülünç duruma düşürürüm; hayatımı da imkânsız hale getiririm. Suya su muamelesi yapmak onun özünü ve tabiatını tanımakla mümkündür. Bu şekilde tanıdığın varlığa saygı duyar ve onu koruyup kollamaya çalışırsın. Ona yaptığın her yanlış müdahale, sadece onun özünü bozmakla kalmaz; senin de parçası olduğun tüm ekosiste- mi ifsat eder. Ve neticede hepimiz toksik ve kirli bir dünyada ya- şamak zorunda kalırız.) O yüzden varlık tasavvurumuzu yeniden inşa ederken diğer varlıklarla ilişkimizi de doğru bir temele oturtmamız lazım. Ne varlık âlemi bir madde yığınından ibaret ne de biz biyolojik bir canlıdan ibaretiz. Aklımızla, mantığımızla, kalbimizle, vicdanımız- la, anlamlı sözümüzle en güzel şekilde yaratılmışız ama bu bi- zi evrenin efendisi değil, hamisi, dostu, yoldaşı yapar. Emanetçi- si ve dostu olduğumuz bir âleme keyfimize göre, hoyratça mua- mele edemeyiz.
Sayfa 26 - 27Kitabı okuyor
Reklam
3.304 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.