Du Bakali N'olecak
Boğaziçi'nin Karadeniz'e yakın Anadolu yakasında, deniz kıyısı üstünde bir çayevi... O çayevinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da emeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak çoğunlukla geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar ve benzeri konular
504 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 9 days
Kitabı bir tavsiye üzerine okudum. Yazardan okuduğum ilk kitaptı. Almanya doğumlu olup ve halen orada ikamet eden birisi olarak yazıyorum bu eleştiriyi. Başkomser Yıldız Berlin'de cinayet masasını yürütüyor. Yürütmekle kalmıyor, adeta bizim Behzat Ç. gibi biraz başına dik ve üstü Markus'u bile yeri geldi mi hiçe sayıyor. Yardımcısı
Kayıp Tanrılar Ülkesi
Kayıp Tanrılar ÜlkesiAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 202320.5k okunma
Reklam
328 syf.
8/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Silvia Moreno Garcia - Meksika Gotiği Eveeet, yılın en merak edilen ve okuyanları ikiye bölen kitabı Meksika Gotiği' nin yorumuyla geldim. Kitabı beğenenler de var, beğenmeyip biraz acımasızca eleştirenler de... Ben beğenen taraftayım. Neden beğendiğimden çok neden beğenilmediğinin analizini yapmak istiyorum. Bu kitap bir korku kitabı
Meksika Gotiği
Meksika GotiğiSilvia Moreno-Garcia · İthaki Yayınları · 2022336 okunma
Ölüler Konuşuyor ! EVP Kayıtları
Ölüler Konuşuyor! EVP Kayıtları Ölümden sonra yaşam var mı? insan oğlu asırlardır bu sorunun cevabını arıyor, deniyor ki bu gerçeği insan ancak kendi ölümünden sonra anlayabilecek, ama belki de bu kadar beklenmeyecek, çünkü modern bilim 20. Yy. başlarından beri bu konuyu ele almış durumda. Scientific American’ın 30 Ekim 1920 sayısında,
YALNIZLIK Selam azizim, Zaman geçer ve seninle büyüyen tek şey derdin olur. O geçmişte yaşadığın mutluluk bir özlem çukuruna düşer; ararsın ama bir türlü bulamazsın. Geleceği de bir umut yıldızına dönüştürürsün; uzatırsın ellerini ama dokunamazsın. Öyle yapayalnız kalırsın kendi başına. Kimileri çığlık atar, kimileri ağlar, kimileri kızar,
120 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Çocukluğuma götürdü, tanıdık mahallelere, bahçelere… Çok beğendim. Öykülerdeki benzer vakitlerde geçmesi mi çocukluğumun, sırf ondan mı? Belki de… Emine Hatun, Tahir Bey, Büyükbaba, Koca Anne’ler; Horoz Şekeri, uzun dalga radyo, istiklal marşıyla kapatılan televizyon, Masa Örtüsü, vişne ağaçları; “çık” diyenin olmadığı, efendi efendi oturulan,
Emine Hatun
Emine HatunDeniz Günal · Artshop Yayıncılık · 20114 okunma
Reklam
Bir açık artırma hikayesi :)
Bakın size bir anımı anlatayım, ben gitmem müzayedelere, yeminliyim. Hilmi Kitabevi koleksiyonu yapıyordum. Kafamda bu kitabevine dair kültürel bir katkı sunacak sergisinden yazacağımız kitabına kadar geniş çapta iyi bir proje tasarlıyorum. Bir yığın hayalim var, anlayacağınız Hilmi'yle yatıp Hilmi'yle kalkıyorum ve o dönem her şeyi
Sayfa 303 - Nigâr Sahaf - Asuman Bektaş
Bak Steven: Beş yıl sonraki halin. Dünya ayaklarının altında. Ve kendini dünyanın hangi ücra köşesinde bulacaksın acaba? Burada. Peki burayı seviyor musun? Hayır. Peki ya şey için ne yapıyorsun, aa... Siz ona ne diyordunuz? Ah, tamam... Hayatın için? Hiçbir şey. İşin yok mu? İş yok. Araba yok. Para yok. Hatun yok. Evet, ne kadar tüyler ürpertici bir olaylar zinciri, değil mi? Bu kısır döngüyü kırmak için yapabileceğin bir şeyler olmalı. Neden bir seven-eleven soymuyorsun? Silah yok. Peki ya rock'n roll? Kabuğunu kırıp yükselmenin geleneksel yolu. Yetenek yok. Zaten fahişelik de yapamazsın. Cık. Ah bu küçük kasabalar. Peki ya intihar? Silah yok. Yetenek yok. Biliyorsun, bu şahane kasabada parlak bir delikanlı için fazla olanak yok, değil mi?
Marmara ÇizgiKitabı okudu
Cemal Oğuz Öcal'ın baştaşında yazılı iki dize var. Kendi kaleminden diye bilirim. "Mefkuremiz göklerde dalgalanan bir sancak Allah'ın huzurunda eğiliriz biz ancak." Geçtiğimiz yılın ekim ayında dış işleri bakanı Hatay'da tertip edilen bir zeytin festivaline katılıyor. Basına demeç verirken, Türkiye Devleti'nin barış yanlısı olduğunu, ancak iş savaşa geldiği takdirde şedid olabileceğini, dosta güven düşmana korku verdiği varsayılan, hamasi bir diskurla açıklıyor. Bu sırada da Öcal'ın mezar taşındaki iki dizeyi okuyor, Mehmet Akif'e ait olduğunu söyleyerek. DHA'dan mı yayılıyor AA'dan mı bilmiyorum ama sıkça vuku bulan bir şey tekrarlanıyor. Bir çeşit zincirleme trafik kazası. Öcal'a ait dizeler, ajanstaki editölerin, tv kanallarındaki editörlerin, internet haber sitelerindeki editörlerin, haber şeflerinin, koordinatörlerin, sayısız insanın iş bilirliği neticesinde hakikaten Akif'e aitmiş gibi bir kisveyle sunuluyor. Yani Çavuşoğlu'nun hatası, hata olmaktan çıkıyor. Bir yanlışı ya da yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz, insanlar tekrar edilen şeyi doğru bellemeye başlıyor. Yani Türkiye'de siyasetçiyseniz saçmalamanızda, yahut göz göre göre yalan söylemenizde beis yok. Yumurtladığınız saçmalıkların üzerine sırayla oturan bilmem kaç tane televizyonunuz, gazeteniz, haber portalınız var çünkü. Herkes işini ne kadar doğru yapıyor değil mi? Akif, Öcal, Yurdakul, Asya gibi adamların yazdıkları, ucuz siyasetin, aşağılık medyanın mezesi oluyor hep olduğu gibi.
Birden durdu. Salonun öbür ucunda, giriş kapısının oradaki ışığın altında, uzun boylu, küstah tavırlı bir adamın, içeri girmeden önce bir an durakladığını görüyordu. Bu adamla hiç karşı karşıya gelmemişti, ama gazete sayfalarının tüm kötü şöhrete sahip çehreleri arasında en nefret ettiği yüz buydu. Francisco d’Anconia gelmişti. Rearden aslında
481 öğeden 311 ile 320 arasındakiler gösteriliyor.