Ve sonuncunun ölümüyle birlikte abanoz saatin hayatı da tükendi... Ve sehpalarda yanan ateşler söndü.. Ve Karanlık ve Çürüme ve "Kızıl Ölüm", herşeyi sonsuz egemenliğine aldı...
Sayfa 217
Aslında her şey, gerçekte o kadar zengin olmadıkları halde zenginlere benzemek isteyen, bu yüzden de ancak birbirlerine benzeyebilen insanlarınki gibiydi: Ağır Şam ipeklileriyle kaplı abanoz ağacından möbleler, çiçekler, halılar, bronzlar, koyu renk ve ışıltı...
Sayfa 27 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Of Züleyha! Züleyha ... Bu esmer, çatık kaşlı, abanoz karası gür saçlı, daima gözlerinden iki sevda damlası akacak gibi sulu bakışlı, iriyarı bir kızdı.
Sayfa 10 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
336 syf.
6/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Değişik bir kitaptı. Bu yazar her şeyi yarım birakiyor ya da yarım birakilmis hissi ile hikaye sonunda siz kalakaliyorsunuz diyelim. Bu kitabında birden fazla hikaye var. İlk hikaye abanoz kule dikkat çekici ve ben ilk bakarken kitaba, kitapta tek bir olay örgüsünün olduğunu düşünmüstum. İlk hikaye çok sarmıyor ama yazarın dili güzel ve olaylardan çok olayların yasandigi ya da daha doğrusu hikayenin anlatıldığı yer dikkat çekici. Yeşilin mavinin bir arada olduğu medeniyetten uzak ve dingin bir yer. Olay örgüsü zaten çok iç açıcı ve sürükleyici değil. Eliuc isimli hikaye eski dönem prenses hikayeleri gibi ve o da sarsıcı ya da sürükleyici değildi. Üçüncü hikaye zavallı Koko idi ve bence konusu iyiydi. Misafir olduğunuz ve evde sizden baska kimsenin olmadigi medeniyetten uzak bir yerdeki eve hırsız girerse ne olur düşüncesi ile yazilmis. Bu olay örgüsün deki dil de çok sürükleyiciydi. Sonu biraz vasat bitse de güzeldi. Sonraki hikaye muamma idi ve ben bu hikayeyi ve anlatilisini çok beğendim. Sonunun belirsizliği, yazarın hikayenin nasıl olduğunu ve nasıl bittiğini bilmediği düşüncesinin aktarilmasi bile güzeldi. En son bulut vardı. Bu hikayeyi pek sevmedim. Çok belirsizdi her şey, kızın garip tavırları beni bunalttı. Ama genel olarak kitap idare ederdi. Tabi yazarın okuduğum diğer kitaplarına göre biraz vasatti, ama bu yazarı sevdiğim için okumadığım eserlerini de okumayı hala düşünüyorum. O yüzden teşekkürler fowles, hoş geldin yeni kitap
Abanoz Kule
Abanoz KuleJohn Fowles · Ayrıntı Yayınları · 2008159 okunma
"Bu tür bir acı asla geçmez. Yalnızca senin o acıyla yaşamayı öğrenmen gerekir. Bu acıyla daha da güçlenmen gerekir."
(Tubman'ın bir çağdaşı ve otuz yıl boyunca Dominik Cumhuriyeti diktatörü olan Rafael Leonidas Trujillo da yönetimini benzer usulle yürüttü. Yönetimi sırasında, kilise Dominikli çocukların toplu vaftizlerini yaparken Trujillo da vaftiz babası olarak hazır bulunurdu. Zamanla, bütün tebaasının vaftiz babası haline geldi. CIA bu diktatöre karşı bir darbe örgütleyecek tek bir gönüllü bulamadı: Hiç kimse kendi vaftiz babasına el kaldırmak istemedi).
Sayfa 227Kitabı okudu
Reklam
"Sihire sahip olanlar, insanlara asla dokunmamalıdır.."
Ren kitapKitabı okudu
Cahil Rüyası
Okuduğum kitapta "Abanoz Ağacı" diye bir ağaç geçiyordu. Hayatımda ilk kez duyuyordum, Google'a yazdım, hani nasıl bir ağaç öğreneyim diye. Bakınıyorken gözüme bir şey çarptı, arama önerilerinde "Rüyada Abanoz Ağacı görmek" diye bir şey vardı. Bir aydınlanma yaşadım, cahilliğime lanet ettim. "Ulan," dedim, "Millet ne rüyalar görüyor." Ben olsa olsa düz ağaç görürüm, türünü falan bilmem. Demek ki rüyanın da entelektüeli, cahili oluyormuş. Bizimki cahil rüyası işte.
Üç Bin Altı Yüz Saniyelik Zaman
- batıda ki salonda, kan kırmızı camlardan duvarları saran koyu renkli kumaşlara yansıyan alev ışığının yarattığı etki bir hayli ürkütücüydü; içeri girenlerin yüzlerini dehşet kaplıyordu, öyle ki çok az kişi buraya adım atma cesaretini gösterebilmekteydi. Bu salonda, batıdaki duvara yaslanmış kocaman abanoz bir saat duruyordu. Sarkacı donuk, ağır, tekdüze bir çınlamayla bir yandan öbür yana sallanıyordu; yelkovan, yüzeydeki devinimini tamamlayıp zamanı gösterdiğinde saatin pirinçten ciğerlerinden berrak, yüksek, derin ve fazlasıyla müzikal bir ses duyuluyordu; ama bu ses öyle tuhaf, öyle belirgindi ki orkestranın çalgıcıları her saat başında işlerine bir anlığına ara verip sese kulak kabartmak zorunda kalıyordu; bu yüzden valsçiler dans esnasındaki dönüşlerini çaresizce kesiyor, neşeli topluluğun keyfi bir süreliğine kaçıyordu; saatin çanları çaldıkça en uçarı olanların benzinin attığı, daha yaşlı ve oturaklı olanların ise karışık hayallere ya da derin düşüncelere dalmış gibi ellerini alınlarına götürdüğü görülüyordu. Ama yankılar bütünüyle kaybolduğunda ortama aniden şen bir kahkaha yayılıyordu; çalgıcılarda birbirlerine bakıp tedirginliklerine ve aptallıklarına gülüyor, saatin bir dahaki çalışında aynı duyguya kapılmayacaklarına dair fısıltıyla söz veriyorlardı; sonra altmış dakika ( üç bin altı yüz saniyelik zaman) geçip de saatin çanları yeniden duyulduğunda aynı duraksama, aynı tedirginlik, aynı dalgınlık yaşanıyordu.
Sayfa 15 - Can Yayınları, Amazon Özel BasımKitabı okudu
979 öğeden 641 ile 650 arasındakiler gösteriliyor.