Matematikçi yazar Lewis Carrol tarafından 1865'de yazılan eser, yazarın çok sevdiği bir meslektaşının kızı olan Alice'den esinlenerek yazılmıştır. Klasik girişini hepimiz biliriz; göl kenarında ablası ile güneşlenen Alice bir anda saatini kontrol eden beyaz eldivenli bir tavşan görür ve onu takip eder.
Tavşan deliğinden içeri giren Alice harika(?) bir evrene adım atar. Burada yediği içtiği mantar, meyve suyu, kurabiye gibi şeylerle boyu büyüyüp küçülür. Bazen bir farenin onda bir boyutuna iner, bazen bir evden büyük boyuta gelir. Bu hali psikiyatri de bir hastalığa adını vermiştir. Alice Harikalar Diyarı sendromu olarak bilinen bu sendromda kişi organlarının, kendisinin veya bir nesnenin normalden büyük veya küçük(makropsi-mikropsi), yakın veya uzak(pelopsi-teleopsi) olduğu algısına kapılır. Burada yediği mantar bu algıyı yapabilecek uçucu/uyuşturucu maddelere, içecekler alkollü maddelere atıf olarak düşünüyorum. Hatta cocuk/ergen yaş itibariyle bunları özendirebileceği endişesindeyim.
Aslında bu diyar çok da harika değildir. Tüm hayvanlar birbirlerinin arkasından iş çevirir, cogu hayvan birbirini sevmez, aralarında emir komuta zinciri ölçüsünde bir ilişki vardır, kraliçe haksız ve hukuksuz yargılamalarda bulunur. Alice ne zaman ki büyümeye başlar, o zaman bu hukuksuzluğa karşı direnir. Sonra hop hepsi rüyaymış.
Velhasılı kelam belki yanlış zamanda okudum ama sevemedim. Büyülü bir evren var, çocukluk çağında sevilir eyvallah, ama kendi açımdan abartılmış kitaplar kategorisinde yerini aldı.
İyi kitap kurtlamaları.