Neyse ki Dostoyevski'nin , Öteki/Öteki Ben/İkiz gibi isimleri olan kitabını da bitirdim ve incelemesini yazabiliyorum. Neymiş, Dostoyevski'ymiş de, insan psikolojisinden en iyi o anlarmış da. Bakıyorum diğer incelemelerine kitabın, yere göğe sığdıramamış herkes. Ne alakası var kitabın Dövüş Kulübü ile. Altı üstü bir devlet memurunun maceralarını
Sabahattin Ali'in okuduğum ikinci hüzünlü kitabı. Abartmak gibi değil ama kitabı bitirdiğinizde ister istemez gözden damlalar akıyor.
Romanda iki farklı dünyaya ait iki insanın trajedik bir aşkın hikayesi. Kitabım ana karakteri Raif efendinin hüzün dolu bir yaşamı.
Kitap her ne kadar aşk üzerine kurulmuş gibi görünse de insanın nasıl yalnızlaştığı ve topluma karşı nasıl yabancılaştığı anlatıyor. Ayrıca hüzün ile mutluluğu, hayal ile gerçekliği bir arada sunan eser yüzlerce ön yargıya karşı bizlere ders veriyor.
Bu zamana kadar bu kitaptan neden mahrum kaldım diye hayıflaniyorum. Okumayanlar için şiddetle tavsiye ediyorum bu hüzün dolu kitabı.
“Hayvanlar ET denilerek önce dilde öldürülür,” diyor Carol Adams. Sahiden et ne demek? Her gün, (azınlık bir grup dışında) herkesin günde bilmem kaç öğün ve kaç farklı biçimde tabağında bulunan bir şey.. Et.. Ve buna rağmen nasıl üretildiği, önümüze geldiği hakkında düşünmenin marjinal sayıldığı bir şey. Et.. Önce bir şeyi açıklığa kavuşturalım:
Bernhard bu eserinde yine ciddi konulara değinmiş. Aslında onda ben şahsen sürekli bir eleştiri havası seziyorum. Daha doğrusu sorgulayıcı bir eleştiri. Bir şeyi yapıyorsak bunu neden yapıyoruz ve neden yapalım ki? Yüzlerce yıldır doğru kabul edilip süregelmiş şeylere bile Bernhard okuduktan sonra en büyük kuşku ile bakar hale geliyorsunuz. Ama
"Alçak gönüllülüğün erdem olduğunu düşünmüyorum. Bir mantıkçıya göre her şey olduğu gibi görünmelidir ve kendini küçük görmek kadar yeteneklerini abartmak da gerçeklerden uzaklaşmak demektir."
Kitabı bitireli üç hafta oldu. Özellikle bekledim bu kadar süre geçmesini. o anki heyecanıma yenilip gereğinden fazla abartmak istemedim. Aytmatov artık Steinbeck ile beraber tüm kitaplarını okumaya çalışacağım bir yazar. Kitaba gelince, gerçekten harika duygusal ve toplumdaki gerçekleri basit ve akıcı bir dille anlatıyor. Özellikle Gülsarı ile Tanabay arasındaki muhteşem bağ. Gülsarı'nın son gününde geriye dönük anlatılan başarı ve hüzün dolu hayat. Beyaz diş nasıl bir köpeğin gözüyle bizi anlatıyorsa bu da bir atın bakışıyla Kırgızların ve o coğrafyanın hayatını anlatıyor. Tek kelimeyle muhteşem. okuyun kesinlikle.
Nitekim hemen her mesleğin kendine özgü bir personası vardır. Günümüzde tüzel kişilerin fotoğrafı basında sık sık çıktığı için bunu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Dünya, insanları belirli bir davranışa zorlar ve profesyonel insanlar bu beklentileri yerine getirmek için çaba harcarlar. Tehlikeli olan, insanın personasıyla özdeşleşmesidir. Örneğin profesör ders kitabıyla, tenor sesiyle özdeşleşir. Bu da onların felaketi olur. Çünkü o zaman insan yalnızca kendi biyografisinde yaşar. En basit işi bile doğallıkla yapamaz. Zira önceden verilmiştir…
Biraz abartmak pahasına da olsa, personanın insanın gerçekte olduğu şey değil, başkalarının ve kendisinin olduğunu düşündüğü şey olduğu söylenebilir.
Persona: Türkçe karşılığı “maske”, Olumlu taraf
Gölge: Olumsuz, karanlık taraf.
Kendini sevmeyi abartmak, kendine dair bir ideal imgeyi gerçekleştirmek isteyen benlik için olduğu kadar, bundan etkilenen başkaları için de yıpratıcı bir çıkmazdır.