Türk edebiyatının ünlü şair ve yazarı Abdülhak Hamit Tarhan yine bir gün yazmakta olduğu şiir için çalışma odasına kapanmıştır. Uzun süredir uğraştığı fakat bir türlü yerine oturtamadığı mısranın kafiyesi tam aklına gelmişken yazamadan Safiye adlı hizmetçisi içeri girerek ona bir şey sorar. Hizmetçi çıktıktan sonra bulduğu kafiyeyi bir türlü hatırlayamayan Abdülhak Hamit şunları mırıldanır kendi kendine: "Geldi Safiye, gitti kafiye!"
"Elhan-ı Şita" şairi Cenap Şahabeddin, "Daüssıla" şairi Süleyman Nazif,Makber şairi Abdülhak Hamit Tarhan, Sergüzeşt yazarı Sami Paşazade Sezai ve Mehmed Akif,mükellef bir sofrada bir araya gelmişlerdi.
Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın '' bizim millet söylemez, söylenir'' sözünde bir başka ifadesini bulan dedikodu ve arkadan konuşma hastalığının kökeninin bu derece güzel bir yorumunu ben başka hiçbir yerde görmedim.
Sayfa 47 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu