"Saadet bu ömrün neresinde?"
BİR ADA ARIYORUM Bir ada anıyorum. Gürültüden uzak. Sisten ve pislikten uzak. Bir ada ki, kıyılarını berrak deniz okşasın, yumuşak yumuşak. Tuzlu deniz koksun suları. Hani çocukluğumuzdaki gibi. Hani insanlar onu lağım kokutmadan önceki. Korkusuzca gireyim sularına. Kulaçlayayım doya doya engine doğru. Arınsın, dinlensin, “yaylasını alsın”
Ne iyi geldi...
BİR ADA ARIYORUM Bir ada anıyorum. Gürültüden uzak. Sisten ve pislikten uzak. Bir ada ki, kıyılarını berrak deniz okşasın, yumuşak yumuşak. Tuzlu deniz koksun suları. Hani çocukluğumuzdaki gibi. Hani insanlar onu lağım kokutmadan önceki. Korkusuzca gireyim sularına. Kulaçlayayım doya doya engine doğru. Arınsın, dinlensin, “yaylasını alsın”
Reklam
Allah Korkusu
EY İMAN edenler! Allah'tan korkunuz ve O'na itaat ediniz ve herkes yarın (ahiret) için ne hazırladığına baksın Allah'tan korkunuz, çünkü O, yaptığınız her hareketten haberdardır." (Haşir suresi, 59:18) ALLAH KORKUSUNUN YEDİ ALAMETİ Ebu Leys es-Semerkandî der ki: Allah korkusunun yedi alameti vardır: Birincisi; dilde görünür.
İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe'den tavsiyeler: - Hakkı söyleme konusunda sultan dahil hiç kimseden korkma. - Tartışma anında korkak olma. Yoksa bildiklerini karıştırırsın, dilin tutulur kalır. - Çok gülmekten sakın, çünkü o kalbi öldürür. Sakin ve ağırbaşlı ol, kaypak olma. - Avamın (seviyesiz ve bilgisiz insanların) arasında, sorulmadan rastgele
Kitap da geçen bu yazıyı buraya mutlaka bırakmalıyım. Lütfen Okuyun.
“Herkes hayattan bir şey almak ister ama ona bir şey ver­mek istemez. Çoğu kimse hayata menfaatçi, zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar. Böyle bir hayat anlayışı uzun yıllar boyunca acı içinde ço­cuklara aşılanır. Kimler aşılar? Anne-baba!.. Bu telkinlerle yetişen çocuklar, büyüdüklerinde zorba, aç gözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar. En sonunda artık hiç kimseye ve hiçbir şeye sevgi ve bağ­lılık duymayan duyarsız gençler olur çıkarlar. Bu tiplerde ül­keye, millete karşı sevgi, yüksek düşüncelere ciddi uğraşlara saygı uyanmaz. Anne ve babalarını da içtenlikle sevmezler. Ne ekerseniz, onu biçersiniz.! Ne pişirirseniz, onu yersi­niz! Eğer gençliğin ruhunu tarım yapılmayan bir tarla gibi kendi hâline bırakırsanız, orada ısırgan otları ve dikenler ye­tişir. Anne-babaların, çocuklarının beyinlerini ve kalplerini işle­meden kendi hâline bırakmaları, akla ve vicdana uygun değil­dir. Hatta böyle bir ihmal, ahlâksızlıktır, cinayettir. Çünkü çocukların iyi terbiye görüp görmemesi meselesi, yalnız anne-babayı ilgilendiren bir mesele olmayıp, aynı zamanda top­lumu ve devleti de ciddi bir şekilde ilgilendiren hayatî bir me­seledir. İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın. Özgürlük­ler alanında da halka dilediğiniz kadar haklar tanıyınız. Sos­yalizmin veya liberalizmin sihirli gücüne dilediğiniz kadar inanın. Eğer çocuklarınız gerektiği şekilde eğitim almazlarsa hayata bir hiç olarak atılırlarsa, yasalar ve bütün sosyal hak­lar var olmasına rağmen toplumsal hayat yine de sönük ve ruhsuz olacaktır.”
Hayat YayınlarıKitabı okudu
Yaralar vardır bu hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılmaz bu dertler. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin. Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiçbir zaman yıldızım olmadı. İçimde müphem bir arzu; bir deprem olsa da, bir yıldırım düşse de, sakin pırıl pırıl bir dünyaya yeniden doğsam? Azap çeken bir ruh gibi bekliyor, kolluyor, arıyordum, lâkin boşuna! Dünya, ıssız, yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda acı duyuyordum. Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, aç gözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Gönlümde düğümlenen bir şeydi bu ıstırap, bu kederli hâl; kasırgadan az önceki havayı andırıyordu. Hissettim ki benim düşüncelerim de dayanıksız bir avuç kor gibidir, kül olmuştur, bir üflemeye bakar. Birbirine ters düşen öyle çok şey gördüm, birbiriyle çelişen öyle çok şey duydum ki! Artık hiçbir şeye inanmıyorum.. Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz, yavaş ecelleriyle sönerler. Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Kimse göründüğü kadar dayanıklı değildir. Sadece görünmeyen yangınlar, duyulmayan fırtınalar, gizlice çürüyen ruhlar vardır.. Nedir günler, aylar? Benim için bir önemi yok. Mezarda olan için zaman, anlamını kaybeder!
Reklam
Yeryüzü ayetleri
O zaman Güneş soğudu Ve bereket topraklardan gitti Ve çöllerde yeşillikler kurudu, Ve balıklar denizlerde kurudu Ve toprak, ölülerini kabul etmez oldu artık
Çocukları için hep servet ve refah sağlamaya uğraşırlar. Böylelikle annelik ve babalık görevini en iyi bir şekilde yeri­ne getirdiklerine inanırlar. Bu konuda Lev Tolstoy, gayet haklı olarak şu sözleri söylüyor. “Hayattaki düzensizliklerin en büyük nedenlerinden biri şudur ki, herkes hayatında refaha kavuşmayı arzu eder, fakat hayatını terfi ettirmesini ve bizzat çalışma sonucunda hayatı­nı daha iyi bir biçimde düzenleme ihtiyacını hissetmez.” Herkes hayattan bir şey almak ister ama ona bir şey ver­mek istemez. Çoğu kimse hayata menfaatçi, zorba ve asalak olarak atılır. Hayatın anlamını bu asalaklıkta ararlar. Böyle bir hayat anlayışı uzun yıllar boyunca acı içinde ço­cuklara aşılanır. Kimler aşılar? Anne-baba!.. Bu telkinlerle yetişen çocuklar, büyüdüklerinde zorba, aç gözlü, şehvet düşkünü, tembel ve vurdumduymaz olurlar. En sonunda artık hiç kimseye ve hiçbir şeye sevgi ve bağ­lılık duymayan duyarsız gençler olur çıkarlar.
İçimdeki öfke tıpkı senin içindeki gibi yansa da Hiç kimse alevleri görmez Ancak kendilerini insafsız gösteren bencil insanlara Vahşi maymunlar ya da av hayvanları Ya da leşin üzerinde dolaşan aç gözlü akbabalar gibi Tiksintiyle bakabiliyorum.
Sayfa 60
316 syf.
·
Puan vermedi
Arsen Lüpen
Bir hırsız hiç bu kadar zeki ve hayranlık uyandırıcı olmamıştır. Okudukça sizde merak uyandıracak ve elinizden bırakmak istemeyecğiniz bir kitapla karşı karşıyasınız.Düşünsenize siz bilmem kaçıncı uykunuzdasınız ve biri olağanüstü güvenlikteki evinize elini kolunu sallaya sallaya giriyor istese neyiniz var neyiniz yok alacakken o sadece
Arsen Lüpen - Kibar Hırsız
Arsen Lüpen - Kibar HırsızMaurice Leblanc · Olimpos Yayınları · 20134,674 okunma
Reklam
307 syf.
1/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Türkler Nasıl Müslüman Oldu?
Bu kitaptan evvel yazar,
Erdoğan Aydın
Erdoğan Aydın
nın,
Nasıl Müslüman Olduk
Nasıl Müslüman Olduk
kitabını okumuştum iki kitap arasında çokça fark var.
Türkler Nasıl Müslüman Oldu?
Türkler Nasıl Müslüman Oldu?
kitabında Arab Savaşcı Kutube'ye baştan sona övgüler dizilmekte adeta Türkler İslamiyeti severek kabul ettiler, Kuteybe'nin isteği üzerine Müslüman olmadan evvelin de bile severek cami yaptılar, diye belirtmektedir. Oysa ki,
Türkler Nasıl Müslüman Oldu?
Türkler Nasıl Müslüman Oldu?Zekeriya Kitapçı · Yedi Kubbe Yayınları · 201328 okunma
İki aç gözlü kimse var ki bunlar hiç doymak bilmezler.Birisi ilme düşkün olması diğeri mala düşkün olması
Ebu Leys es-Semerkandî' der ki: Allah korkusunun yedi alameti vardır: 1. Dilde görünür. Allah'tan korkan bir kul dilini yalandan, dedikodudan, kovuculuktan, iftiradan ve boş konuşmaktan korur. Bunların yerine O'nu zikirle, Kur'an okumakla ve ilmi konuşmalarla meşgul eder. 2. Kalpte görünür. Allah korkusu taşıyan kul
250 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.