Kitap ilk cümlesinden itibaren sizi kendisine bağlıyor:
“Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?”
Müştak Serhazin’in hazin dolu yaşamına yolculuğumuz bu şekilde başlıyor. Yirmi bir yıl önce kendisini terk eden sevgilisi Nüzhet’in telefonuyla bir anda yaşamı bambaşka bir hal alıyor tarih profesörü Müştak’ın. Kitap boyunca kahramanımızın iç dünyasına öyle tanıklık ediyoruz ki bir zaman sonra biz de Müştak Serhazin olup çıkıyoruz.
“Psikojenik füg” hastası Müştak hayatının belli dönemlerinde bu hastalığın sebep verdiği krizlere yakalanabiliyor. Bu kriz esnasında hiçbir şey hatırlamıyor. Belki normal yaşantısına devam ediyor, çıkıp gezip dolaşabiliyor, yemek yiyip insanlarla muhabbet edebiliyor ama krizden çıktıktan sonra kriz başlangıcı zamana dönüyor ve bu süre boyunca yaptığı hiçbir şeyi hatırlamıyor. İşte Nüzhet’in evinin önünde kendine geldiğinde yeni bir krizden çıkmış olarak buluyor kendisini kahramanımız. Kriz esnasında neler yaşadığını anlamaya çalışırken Nüzhet’in evinin kapsının açık olduğunu ve içeri girdiğinde ise eski sevgilisini Fatih Sultan Mehmet tuğralı bir mektup açacağıyla boynundan bıçaklanarak öldürüldüğünü görüyor.
Acaba katil kim?
Elinizden bırakamadan okuyacağınız sizi şaşırtacak bir kurgu.
Ve tabi ki Ahmet Ümit’in diğer kitaplarından artık tanıdığımız cinayet masası polisi Nevzat Başkomiser ve ekibi de bizleri yalnız bırakmıyor.
Keyifli okumalar...