... Acele etmeyen her yere yetişir. ...
Acele etmeyen her yere yetişir.
Sayfa 43 - iş bankasıKitabı okudu
Reklam
Ayrıca Gretchen'in kitaplığında Gustav Freytag'ın “Alacak ve Verecek” hesabını gören eseriyle Goethe'nin “Gönül Akrabalıkları” üzerine bir eseri, ayrıca “Rasputin ve Kadınlar” adını taşıyan bol resimli kalın bir cilt gözüme çarptı. Uzunca bir duraksamadan sonra -seçme yapmak için elimin altında fazla bir şey yoktu, dolayısıyla acele karar veremiyordum- neye el attığımı bilmeden, sadece içimdeki o malûm sese uyarak ilkin Rasputin'e, sonra Goethe'ye uzandım. Bu ikili uzanış da hayatımı, hiç değilse trampetimden ayrı olarak yaşamaya yeltendiğim hayatı belirleyip etkiledi ileride. Oskar'ın Akıl ve Ruh Hastalıkları Kliniğinin kitaplığını bir kültür açgözlülüğüyle odasına taşıdığı bugüne kadar da Schiller ve Schiller gibilerine boş yeriyor, Goethe ile Rasputin arasında, üfürükçüyle allâmei kül arasında, kadınları kendine bent eden o karanlık ruhlu kişiyle, kadınlarca bent edilmeye can atan o aydınlık ruhlu ozanlar kralı arasında bocalayıp durdum. Zaman zaman kendimi daha çok Rasputin'e yakın görmüş, Goethe'nin hoşgörüsüzlüğünden çekinmişsem, bunun suçu içimde uyanan o hafif kuşkudaydı. Eğer Goethe'nin yaşadığı zamanlarda trampetini böyle konuştursaydın Oskar, Goethe sende tabiata bir aykırılık görür, seni tabiata aykırılığın ta kendisi olarak mahkûm eder, işte öylesine gayri tabii bir kasılma gösterdiği halde şimdiye kadar senin hayranlık duyup özenmeye çalıştığın kendi tabiiliğini pek tatlı çerezlerle beslerken, seni yumruğuyla olmasa bile “Renkler Öğretisi” adındaki eserinin kalın bir cildiyle vurup yere sererdi.
Sayfa 128 - Cem Yayınevi, 1. cilt
“Bir insanı tam tanıyabilmek için hiç acele etmemek ve son derece dikkatli, temkinli yaklaşmak gerek.”
Güneş ufka karışırken, orman hala kan kırmızısı ışıklı aydınlanırken kefeni yıkayıp üzerindeki nefretten arındırırdım, sonra da ormanın içinden doğru üstüne doğru acele ilerledim. Bu sefer bir şeyden kaçmıyordum,bir şeye doğru koşuyordum ve korkudan çok daha büyük bir şeyin gücüyle hareket ediyordum. Ümidin gücüyle.
Kendimize acıyacağımıza kendimizi tanıyalım albayım,' dedim. Kendini tanı derler ya; bu sözün gerçek önemini kavrayalım.' Doğru,' dedi albayım. Fakat albayım, ben kendim olalı yıllar geçmiş; kendimi tanımadan geçen yılları unutmuşum. Onları nasıl öğrenmeli acaba? Birden ümitsizliğe düştüm. 'Üzülme oğlum Hikmet,' dedi albayım. İşte iyi bir yetiştirici de böyle olmalıydı, değil mi? İnsanın kendini bırakmasına engel olmalıydı. Bu yüzden de kaybediyorduk. Zaten hangi yüzden kaybetmiyorduk ki? Bunların hepsini saymak bile güçleşmişti. Fakat, artık ümitsizliğe kapılmaktan korkmuyordum. Albayım her şeyin çaresini buluyordu. Bunun da çaresini buldu, “Kendimizi başkalarına sorarız oğlum Hikmet,' dedi. Albayım bu kadar söyledi; ben onun sözlerini hemen çoğalttim. Zaten her sözü çoğaltıyordum; kötü alışkanlıklarımdan henüz vazgeçmemiştim. Kapı kapı dolaşırız albayım,' dedim. "Bizi bize anlatın, bizi durmadan kötüleyin, diye yalvarırız. Bize acımayın. Bize kendimizi tanıtın. Durun, acele etmeyin: Önce kendinizi tanıyın. Önce kendinizi, sonra bizi kötüleyin. Bize vurun. Kendimize gelmemiz, kendimizi tanımamız için bizi iyice hırpalayın. Artık kaybedecek durumda değiliz. Bu ülkenin artık kaybetmeğe tahammülü yok. Kendimizi tanıyalım da sonunda yok olalım, zarar yok.'
Sayfa 414 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.