''… Bana gelince, kabul etmeliyim ki… yenildim. Sanırım başka türlü söylenmez… yenildim ve bu, bazı değişimlere neden oldu: Karakterimde değilse de dünya görüşümde, her halükârda hayatımda. Bu etkiler başlayınca her şeyi başka türlü algılamaya başladım. Beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar oluştu. Değişmiş bir dünya. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz… Evet, ama düşün ki, senin gelebileceğini hayal ediyordum… Ama sanma ki, ben burada hayal kırıklıklarından ötürü acı çekiyorum, tam tersine. Bazen şaşıyorum, beklenen her şeyi gerçek için o gerçek kötü de olsa, bırakmaya ne kadar hazırım. Tanrım, bunun birazını paylaşmak mümkün olsaydı. Ama o zaman kalır mıydı, kalır mıydı? Hayır, bu ancak yalnız olmanın karşılığıdır…''
Can Yayınları
Dördüncü taşıyıcı anlatılma sırasının kendisine gelmesini bekliyor, kutu taşıma hikâyesinde kendisiyle ilgili hangi ayrıntıların öne çıkarılacağını merak ediyordu. Bir cenazenin gömüt çukuruna götürülmesi esnasında herhangi bir taşıyıcının aklından Henri Matisse geçer mi? Hayır, onun da geçmiyordu doğallıkla. Hikâye anlatıcısına göre bu dördüncü kişinin cami avlusuna gelmesinde ve sonra taşıyıcı olmasında, 1. Belki ölen ve ölümü çok zor bir edim, bir haksızlık olarak görmeyen ozanın yakınında olmak gerektiğini düşünmesi (böyle düşünmesine geçmişte ozanın adasını terkedip bulanık sulara açılıp sonra çamurumsu bir zemine varıp, orada da bir kez daha ölüp, karanlığa geri yuvarlanmayı seçmesi olabilir mi?), 2. Ozanın örneğin "peki ben acemiyim toplum basit midir'' dizesini barındıran şiirini ve öteki etkili birkaç şiirini Kafka'nın diline çevirmek istemesi (Çekçe veya Almanca bilmiyordu ama ozanla sağlığında tanışsa, ona bunu sorma olanağı bulsa, yanıtının olumlu olacağından emindi), 3. Ozanın gittiğini düşündüğü dünyada onu tuttuğunu, yani şiirini sevmiş olduğunu gösterme arzusu (esasında bilinçaltında bunu ozana değil, cami avlusunu ve gömüt alanını dolduracağını umduğu kalabalığa, ozanın yakınlarına, kimi ünlü kişilere de göstermek istemiş olabilirdi), 4. Ayrıca diğer sayısız neden sıralanabilirdi.
Sayfa 47 - Törensiz Bir CenazeKitabı okudu
Reklam
Paris'teyim, duyanlar sevinir, çoğu kıskanır. Haklıdırlar. Büyük bir kent, büyük ve garip baştan çıkarmalarla dolu. Bana gelince, bir bakıma bu ayartışlara kapıldığımı itiraf etmeliyim. Sanırım, bunu böyle söylemem gerek. Bu ayartışlara kapıldım ve sonuçta karakterimde değilse bile dünya görüşümde ve ne olursa olsun hayatımda bazı değişmeler oldu. Bu etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var. Değişmiş bir dünya. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz.
eski pist şarlatanı
az daha eğri dursam öleceğim .... gölgesiyim eşyanın, kırığım, sallanıyorum tozum alınmamış ne vakittir evdeyim .... balkonu Sibel' den uzak yapan kim alışamadım bu yüksekliğe, irkiliyorum, atlayasım var tutmayın ellerimden, elleriniz kaba, incinir düşüşüm ilk niyetlenmiştim, rüyamı alıp tek, gidecektim .... yazısız bir kuralıdır dönmek döndüm acıma .... bir çığlık olsam da gidemem o uzağa, acemiyim gidemedim hiç çalkalayıp durdum kendimi birkaç aşk artığından başka neyim sanki! adımı yazma artık deftere, seni anmak dışında bir şey çıkmaz elimden .... bir acayip inilti, boşluk canımı sıkıyor gülüşüm fotoğrafta durgun su .... kimse sinmyor mu canıma ne
Karakterimde değilse bile dünya görüşümde ve ne olursa olsun hayatımda bazı değişmeler oldu. Bu etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var. Değişmiş bir dünya. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz.
Sayfa 61 - Can
Paris'teyim, duyanlar sevinir, çoğu kıskanır. Haklıdırlar. Büyük bir kent, büyük ve garip baştan çıkarmalarla dolu. Bana gelince, bir bakıma bu ayartışlara kapıldığımı itiraf etmeliyim. Sanırım, bunu böyle söylemem gerek. Bu ayartışlara kapıldım ve sonuçta karakterimde değilse bile dünya görüşümde ve ne olursa olsun hayatımda bazı değişmeler oldu. Bu etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var. Değişmiş bir dünya. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz
Sayfa 61 - CanKitabı okudu
Reklam
Oysa her gün yeni bir gün, değil mi? Onun için her sabah böyle acemiyim.
Böyle böyle alıştıralım...
Zaferin kazanıldığı ilk aylarda, başörtüsüne dokunulmadiğı ve ilk önce kadınların başının açık olmasının tepkilere yol açacağının göz önünde bulundurulduğu görülmektedir. Tiyatro sanatçısı Bedia Muvahhit, çeşitli çevre tarafından,”İlk defa sahneye çıkan Müslüman Türk kızı” olarak lanse edilmektedir. İşte bu sanatçı, ilk defa sahneye çıktığında, Atatürk tarafından alnından öpülerek tebrik edildiğini, ancak bundan sonraki oyunlarında sahneye başı açık çıkmamasını söylediğini anlatıyor. Yener Süsoy’un yaptığı sohbette Bedia Muvahhit şunları söylüyor: “İzmir dumanlar içinde, düşman daha yeni gitmiş.Yerler kül içinde. Bir tek Tayyare sineması var. Yıkık, harap bir halde orada atatürk’ün emriyle oynayacağız. Elim ayağım titriyor. Arkamdan birisi itti. O zamanın belediye reisi Şükrü Kaya. Kendimi sahnede buldum. Çok acemiyim. Acemi oyuncu sahnede ellerini nereye koyacağını bilemez zaten. Neyse bir gayretle oynadım. Sonunda, atatürk sahneye geldi. Beni alnımdan öptü. “Kızım tebrik ederim. Benim istediğimi yaptın. Sakın bırakma, devam et’ dedi. “Bundan sonra Manisa, Nazilli filan gezeceksiniz. Yalnız, sahneye başı açık çıkmayacaksın’’ diye devam etti.” Siz İzmir’de Başörtüsüyle mi Çıkmıştınız?” “Hayır. Ama atatürk, “İlk defa Türk kadını sahneye çıkıyor. Başınız açık olmasın’ dedi. ‘Ne yapalım Paşam’ dedim. Bana dönüp,‘Ne renk elbise giyiyorsan; o renkten bir türban sar başına dedi. ‘Böyle böyle alıştıralım’ dedi.” (Milliyet, 15 Mart 1987)
(Milliyet, 15 Mart 1987)Kitabı okudu
Gece daha bitmedi, daha bitmedi. Ne denli beyazsa, o denli kısa olduğunu söylüyorlar, sen de inanıyorsun, uyanık kalarak da atlatabileceğini sanıyorsun, atlatıyorsun da bunca ışık içinde, gecenin hep karanlık tarafın- da kalarak... Oysa her gün yeni bir gün, değil mi? Onun için her sabah böyle acemiyim. Her sabah, nasıl bir alışkanlıksa bu, aynaya bakıyorum. Belki orada olup olmadığımı kestiremediğimden...
Sayfa 103Kitabı okudu
.. karekterimde değilse bile dünya görüşümde ve ne olursa olsun hayatımda bazı değişmeler oldu.. Bu etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var.. Değişmiş bir dünya.. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat.. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum.. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz..
Sayfa 61 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Manavdan ehliyet alır gibi eğitim almadan yola çıkan bir sürücünün kaza yapması an meselesi değil mi? Vallahi eğitim almadan davete çıkan acemi bir Davetçinin yapacağı enkaz kazadan çok daha şiddetlidir …
Elbette acemiyim, ancak doğru doğrudur, bunun için çok üzülüyorum, ancak acemiler daha cesaretli olduklarından bunun yararı da var; işte bu yüzden gücüm yettiği sürece acemiliğime ve bunun kötü sonuçlarına kısa bir süre daha katlanmak istiyorum.
Sayfa 63 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Resulullah yanındaki sahabelerle birlikte çarşıdan geçiyordu. Kısa kulaklı bir oğlak ölüsüne rastladı, kulağından tutup kaldırarak " hanginiz bunu bir dirheme alır!" dedi. Dediler ki "Daha az paraya da almayız,ne işimize yarar ki o." Parasız verilse ister miydiniz?"diye sorunca ashab"Vallahi ,ölü iken onu ne yapalim."dediler. Peygamberimiz de bunun üzerine "Vallahi,bu size nasıl kıymetsiz ise, dünya da Allah katında bu oğlak ölüsünden daha değersizdir"buyurdular."
Resim