Öncelikle eksik bir anlatımım veya ufak bir yanlışım olursa affınıza sığınırım, biraz acemiyim inceleme konusunda :)
Kitabın akışı gayet güzeldi. Karakterlerle bir oldum, onlarla konuştum duygularına, davranışlarına, sözlerine kendi kendime ben de cevap verdim diyebilirim. Kitaba başlamadan önce kitaptan uyarlanan diziyi (6 bölüm) izlemeye
"Dışarıda da, içeride de bizi acıtan şeyler hep aynı. Aynı betondan, aynı demirden yapılmış evlerimiz."
Eserden bir alıntıyla başlamak istedim incelememe. Ne kadar haklı değil mi? Hapishane duvarları ile evlerin duvarları arasındaki fark giderek azalıyor. Hepsi beton, hepsi demir... Defalarca duydum Umay Umay'ı. Birçok sözü İnternette
Fazla merak edilecek bir yanım yok sıradan bir köylü kızıyım işte, Öyle büyük okullarda okuyamadım, Övünecek bir diplomam da yok , Kendi çabamla bitirmeye çalıştığım bir lisem var sadece,
Her ders için ayrı ayrı oğretmenimde olmadı
Yada gidebileceğim bir dershanem,
Peki senin neyin var diyeceksin,
Hayyellerim var en başta,
Severmisin bilmem ama şiir de yazıyorum
Henuz daha bu konuda acemiyim
Hem belki birgün benimde şiirlerim herkes tarafından sevilir,
Belki benimde Övünecek bir diplomam olur,
Birgün bunlar olursa bile bana yapılanı yapmayacağım kimseye,
Eksik görmeyeceğim,
Yada yetersiz...
Unutma herkesin şartlari aynı değil...
Yoksa kim istemez kendi ayakları üzerinde durmayı
Ama ben başaracağım bütün zorluklara rağmen,
Yapamazsın diyenlere işte ozaman olacak cevabım...
KİTAP KOÇU ☆ öncülüğünde okuma grubu ile beraber okuduğumuz #sebahattinali nin #degirmen isimli kitabının yorumu ile sizlerleyim
"Zor olan insan olmak değil ki, mesele insan kalabilmekte"
Siz hiç yürekten sevdiniz mi?
Bu soruma cevabınız Evet ise önce Sebahattin Ali'nin bu eserini okuyun sonra karar verin derim
Buraya yazdığım her şeyi kendim ilk önce kaleme alıyorum daha sonra burada paylaşıyorum. Her bir kelimesini düşünerek, izleyerek ve gözlemleyerek yazıyorum. Acemiyim ve oldukça istekliyim.
İskender Pala kitaplarına acemiyim. Abum Rabum okuduğum ilk kitabı, bu yüzden genel olarak değineceğim nokta olsun istemiyorum, hataya düşebilirim. Fakat, okumamış olsam bile, yazarı araştırdım ve kitaplarının çoğuna göz gezdirdim. Buradan yola çıkarak en azından şunu söyleyebilirim; İskender Pala bu sefer farklı bir yol izlemiş.
Çevremde kitabı
İnceleme yapmadan önce hiçbir inceleme okumadım. Belki okumam ve başka okurların da düşüncelerini sentezleyerek bir inceleme yapmam gerekirdi ancak sadece kendi düşüncelerim olsun istedim. Sonrasında başka incelemeleri (olumlu ve olumsuz) de okuyup incelemeye ekleme yapmayı planlıyorum.
Bu kitapla ve genel olarak Livaneli ile ilgili iki okur tipi
Anlatmaya nasıl başlasam bilemiyorum. Ben inceleme yapma konusunda acemiyim.Normalde bir kitabı okuyunca kitabın arkasına notlar alırım,bitirdiğim tarihi yazar karakterler ile ilgili küçük incelemecikler yapar,sonrada raftaki yerine bırakırım.Ama yedi duraklık uzun bir okuma yolculuğundan sonra yol arkadaşım Proust ‘a okuyup hemen rafa kaldırma
Okuyucuyu fazla sıkmadan ve kitabı gereksiz uzatmadan anlatmak istediğini en güzel ve akıcı şekilde anlatan yazarımız, Stefan Zweig den aynı özelliklere sahip bir kitap daha.
Kitap, ceza çekmenin korkudan daha iyi olduğunu anlatan bir hikayeyi anlatıyor. Bu kitabı okumadan önce böyle bir şey tam olarak hiç düşünmemiştim ama başıma buna benzer
Zaferin kazanıldığı ilk aylarda, başörtüsüne dokunulmadiğı ve ilk önce kadınların başının açık olmasının tepkilere yol açacağının göz önünde bulundurulduğu görülmektedir.
Tiyatro sanatçısı Bedia Muvahhit, çeşitli çevre tarafından,”İlk defa sahneye çıkan Müslüman Türk kızı” olarak lanse edilmektedir. İşte bu sanatçı, ilk defa sahneye çıktığında, Atatürk tarafından alnından öpülerek tebrik edildiğini, ancak bundan sonraki oyunlarında sahneye başı açık çıkmamasını söylediğini anlatıyor. Yener Süsoy’un yaptığı sohbette Bedia Muvahhit şunları söylüyor:
“İzmir dumanlar içinde, düşman daha yeni gitmiş.Yerler kül içinde. Bir tek Tayyare sineması var. Yıkık, harap bir halde orada atatürk’ün emriyle oynayacağız. Elim ayağım titriyor. Arkamdan birisi itti. O zamanın belediye reisi Şükrü Kaya. Kendimi sahnede buldum. Çok acemiyim. Acemi oyuncu sahnede ellerini nereye koyacağını bilemez zaten. Neyse bir gayretle oynadım. Sonunda, atatürk sahneye geldi. Beni alnımdan öptü. “Kızım tebrik ederim. Benim istediğimi yaptın. Sakın bırakma, devam et’ dedi. “Bundan sonra Manisa, Nazilli filan gezeceksiniz. Yalnız, sahneye başı açık çıkmayacaksın’’ diye devam etti.”
Siz İzmir’de Başörtüsüyle mi Çıkmıştınız?” “Hayır. Ama atatürk, “İlk defa Türk kadını sahneye çıkıyor. Başınız açık olmasın’ dedi. ‘Ne yapalım Paşam’ dedim. Bana dönüp,‘Ne renk elbise giyiyorsan; o renkten bir türban sar başına dedi. ‘Böyle böyle alıştıralım’ dedi.” (Milliyet, 15 Mart 1987)
Paris'teyim, duyanlar sevinir, çoğu kıskanır. Haklıdırlar. Büyük bir kent, büyük ve garip baştan çıkarmalarla dolu. Bana gelince, bir bakıma bu ayartışlara kapıldığımı itiraf etmeliyim. Sanırım, bunu böyle söylemem gerek. Bu ayartışlara kapıldım ve sonuçta karakterimde değilse bile dünya görüşümde ve ne olursa olsun hayatımda bazı değişmeler oldu. Bu etkiler altında bende nesneleri tamamen başka türlü bir kavrayış belirdi; beni öbür insanlardan şimdi eskisinden daha çok ayıran bazı farklar var. Değişmiş bir dünya. Yeni anlamlarla dolu yeni bir hayat. Her şey çok yeni olduğu için şu anda biraz zorluk çekiyorum. Kendi ilişkilerimde acemiyim henüz
Nietzsce ile bu kitapta tanışıyorum. Aslında hiç merakım yoktu daha doğrusu şuan için düşlerimde yoktu. Ama, "hoş bir rüzgar" esti, baktım elimde kitap.
Az da olsa, tecrübe edinmiş oldum yazar hakkında.
Nietzsche'nin bu kitabı için yapılan olumlu yorumlar kadar olumsuz yorumların olması gerektiğine de inanıyorum. Zaman olarak antik
Merhaba herkese!
Konu ile ilgili videom: youtube.com/watch?v=tSWcLrn...
Beni bilen bilir aydın kesimin her zaman öğrendiği şeyleri kendisine saklamasından yakınırım.
Tabii sadece aydın kesim değil her insan bir şey öğrendiğinde başkasına aktarabilmelidir bence.
Ben de bu kararımdan dolayı insanlara hep şu kitabı okumalısınız